Cuma Sohbetleri


15.06.2012

MİRAC KANDİLİ
Aziz Müminler!
Yarın akşam Recep ayının 27. gecesi olması hasebiyle miraç kandilidir. İslam alemi olarak böyle mübarek bir geceyi idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız.
Halkımız arasında Mirac Kandili olarak bilinen bu gece; sevgili Peygamberimizin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya, oradan da Cebrail (a.s) refakatinde göklere seyahat ettirildiği ve Rabbimizin huzuruna kabul edildiği mübarek ve müstesna bir gecedir

Değerli Müminler !

Kur’an-ı Kerim’den sonra peygamberimizin en büyük mucizesi olan Mirac hadisesi, üç aylar diye bilinen ayların ilki olan Recep ayının 26 sını 27 sine bağlayan gece, hicretten yaklaşık 1,5 yıl önce meydana gelmiştir. Hutbemin başında okuduğum isra suresinin 1’inci ayeti kerimesinde Yüce Rabbimiz bu gece ile ilgili olarak mealen şöyle buyurmaktadır. “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (1)



Muhterem Müminler!

Peygamberimiz için büyük şan ve şerefle dolu olan Mirac mucizesi, biz Müslümanlar için de ilahî rahmetler ve lütuflarla doludur. Bu mubarek yolculuktan sevgili Peygamberimiz biz ümmetine şu hediyelerle dönmüştür:

1- Günde bes vakit namaz,
2- Bakara suresinin Son iki ayeti,
3-Allah’ın kendisine ortak koşma dışındaki günahları dilediği kimselerden affedeceği,

Muhterem Müslümanlar!

Dinimizin direği olan namaz, bize bir mirac hediyesidir. Nasıl ki, sevgili Peygamberimiz Mirac’da vasıtasız, Mevlası ile karşı karşıya geldi ise, mü'min de namazda vasıtasız olarak Allah’ın huzuruna çıkar; böylece Peygamberimizin, Mi'rac'da gerçekleşen Allah ile buluşma hâdisesi, namaz içinde sembolik olarak yaşanmış olur

Aziz Müminler!Son peygamber Hz.

İsrâ ve mirac olayı, çok değişik boyutları olan büyük bir mucizedir ve bu mucize, peygamberler içinde sadece son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e nasip olmuştur. Kadir gecesinden sonra İslam aleminin en değerli gecesi kabul edilen bu mübarek geceyi fırsat bilerek nefis muhasebesi yapalım. Mirac hediyesi olan namazımızı, gerçekten miracımız yapmaya gayret edelim.
Bu duygularla hepinizin mirac kandilini gönülden kutluyor, ülkemize, İslam alemine ve tüm insanlığa barış huzur ve saadet getirmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde kolaylıklar başarılar diler, Gelecek olan MİRAÇ KANDİLİNİZİ Hayırlara vesile Olmasını Dilerim.
 
22.06.2012

ASRIMIZIN GENÇLİK PROBLEMLERİ
Muhterem Cemaat!
Gençlik; çocuğun bir an önce ulaşmak istediği, yaşayanın kıymetini bilemediği ve ihtiyarın hasretle yâd ettiği, ömrün en hızlı geçen bölümüdür. Hayat yolculuğunun en fırtınalı; aynı zamanda da en bereketli çağı burasıdır. Buluğ ile çocukluktan gençliğe adım atan evlatlarımız hayatın getirdiği bazı bocalamalar yaşayabilir, sebepsiz yere aileleriyle, arkadaşlarıyla ters düşebilir, kendilerinden beklenmeyecek hata ve yanlışlar yapabilirler.
Yeni bir kimlik ve kişilik oluşturmaya çalışan ve “birey” olarak kabul görmek istenen gençler, özellikle ailelerine karşı hırçın ve isyankâr davranabilirler. Bütün bunlar gençlik çağının buhranlarıdır.

Değerli Müslümanlar!
Şunun da farkında olmalıyız ki, gençlerimizin kimliklerinin oluşumu sürecinde yıkıcı ve yıpratıcı etki yapan bazı unsurlar vardır. Özellikle, eğlence mekânları; televizyon ve internet, dergi ve gazete gibi, içeriği inancımıza ve ahlaki değerlerimize aykırı olan görüntü ve yazılarla dolu olan basılı ve görsel yayınlar, en önemlisi de edinilmiş yanlış arkadaşlar, umudumuz olan evlatlarımızın kişilikleri üzerinde tamiri imkânsız zararlar ortaya çıkarmaktadır.

Bu unsurlar, daha çok izlenme, daha çok satma ve kazanma uğruna milletin değerlerini, geleceğini ve gençliğini zayi etmeyi göze almışlardır. Bütün bunların sonucu olarak, dini, ahlaki ve milli değerlerinden kopuk, sadece “sınırsız özgürlük isteyen” ve hadsiz, ölçüsüz yaşamayı özgürlük zanneden, kural-kaide, ana-baba tanımayan, tüm istekleri emir kabul edilecek bencil bir gençlik ortaya çıkmaktadır.

Muhterem Cemaat!
Yaratanın, nesillerimize karşı üzerimize yüklediği şu sorumluluğu asla unutmayalım: “Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”

Kıymetli Müminler!
Pek çoğumuz gençlik yıllarımızı geride bıraktık, evlatlarımızın içine düşeceği yanlışları tecrübe ettik. Belki bu çağda ailemizden yeterince destek göremedik belki de bizi uyaran birileri olmadı. Biz böyle yapmayalım! İyiyi kötüyü onlara anlatalım, ufak tefek kusurlarını hoş görelim ve ne olursa olsun sığınılacak tek limanın aileleri olduğunu hissettirelim. Unutmayalım ki mallarımız ve evlatlarımız bir imtihan vesilesidir.

Hayırlı Cumalar RFC İşlerinizde Kolaylıklar Başarılar Dilerim.
 

29.06.2012

BERÂT’A YOL ARAMAK
Kardeşlerim!
Büyüklükte eşsiz, rahmette sonsuz, affetmede ise sınırsız olan Yüce Rabbimiz, bizlere şu müjdeyi vermiştir:
“(Ey Muhammed) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: ‘Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’”1
Aziz Kardeşlerim!
Nimetler bahşetmesiyle er-Rezzâk ve el-Hâlik olan Rabbimiz, manevi olgunlaşma için de insana takvanın, şükrün ve arınmanın yollarını öğretmiştir. Bir kusur işlendiğinde, kendisine dönüp el açanları geri çevirmeyen et-Tevvâb’tır O.
Mevlâmızın affı olmadan arınmak, merhameti olmadan kurtuluşa ermek mümkün müdür? Atamız Hz. Âdem ile eşi Hz. Havvâ’nın, yasağı çiğnediklerinin farkına vardıklarında, “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.”2 şeklindeki pişmanlık dolu gönülden niyazları üzerine Yüce Allah tövbelerini kabul etmiştir. O günden bugüne kadar af kapısı hep açık olmuştur ve insanlık var olduğu sürece de açık kalacaktır. Yeter ki eller, gönüller, zihinler o kapıya yönelsin.
Af dilemek için zaman ve mekân şart değildir, fakat bazı vakitlerin daha bereketli kılınmış olması, müminlere birer ikramdır. Gece seher vakitlerinde dua edenlerin Kur’ân’da övülmesi3, Efendimiz (s.a.s)’in her gecenin son üçte birinde dua edenlerin dualarının kabul olacağını müjdelemesi4 bu mübarek vakitlerin önemini ifade eden en güzel örneklerden bazılarıdır. Önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece idrak edeceğimiz Berat gecesi
de bereketli zaman dilimlerindendir. Bu gecede yapılacak ibadetin bizleri günahlardan temizleyeceğini ve affedilmemize vesile olacağını bakın Allah Rasulü (s.a.s) ne de güzel ifade etmiştir:
““Şaban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ (keyfiyetini bilemediğimiz bir halde) en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu? Onu bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu? Ona rızık vereyim…’ buyurur.”5
Kardeşlerim!
Nurlu seherlerde kalkıp gönül perdelerini aralayanlar ve kalplerini rahmet ışığına açanlar, yürekten Allah’a tövbe ve iltica edebilenler, umduklarına kavuşacaklardır. Günahına arka çıkanlar, gönüllerine siyah perde çekenler ise rahmet ışıklarından istifade edebilirler mi?
Kalbimizi bir yoklayalım. Tam da bu zamanlarda, oraya Kur’an ve Sünnet ışığının daha yoğun bir şekilde düşmesi gerekmez mi? Günahlardan dolayı pişmanlık duyup Adem misâli, yüreklerimizde bir nedamet, Yaratan’a karşı bir mahcubiyet hissediyor muyuz? Kendimizi dünya ve ahiret adına muhasebe edebiliyor muyuz? Yoksa dünyanın hengamesinde kendimizi kaybetmiş durumda mıyız?
Kardeşlerim!
Berat gecesi af dilemenin, arınmanın, elleri duaya, gönülleri semaya açmanın, doğrudan doğruya Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin vaktidir. Bu iklim mahrem yakarışlara, ulvî hüzünlere ve gözyaşı dökmeye gebedir. Bu gecede akacak gözyaşları çöküşün değil, kalbin yeniden hayat buluşunun sembolüdür. Çiçeklerin filizlenişinden önce toprağın neme doyması gibi, yeniden doğuşun bir hazırlığıdır bu gözyaşları.
Zaman, kalbimizin en derin yerinden Rahman’a doğru bir yol açma zamanıdır. Bu mübarek gecede; Kur’ân’da örnek gösterilen has kullar gibi “Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır. Şüphesiz, orası ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır.”6 diye niyazda bulunmak, tövbe ederek günahlardan arınmak ve Allah’a kulluğun tadına varmak ne büyük bir mutluluktur!
Bütün kardeşlerimin Berat Kandili’ni kutluyor, affımıza ve insanlığın hayrına vesile olmasını Hak Teâlâ’dan niyaz ediyorum.
1 Enam 6/54.
2 A‘râf 7/23; Bakara 2/37.
3 Âl-i İmran 3/17.
4 Buhârî, Teheccüd, 14.
5 İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 191.
6 Furkân 25/63-66.

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde kolaylıklar başarılar
[/B]
 
13.07.2012
RAMAZAN HAZIRLIKLARI


Değerli Müslümanlar!

Recep ayı ile başlayıp kandillerle devam eden mânevî bir zaman diliminden geçerek , üç ayların sonuncusu olan on bir ayın sultanı Ramazan’a yaklaşmış bulunuyoruz Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece inşallah ilk teravih namazını kılarak ilk sahura kalkacağız Ramazan ayının dini ve sosyal hayatımızda büyük bir yeri vardır. Zira insanları doğru yola ileten ilâhî kelâm Kur'an’ı Kerim'in indirildiği bir ay olması ve içinde "bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi"nin bulunması, bu ayın manevi değerini daha da artırmaktadır

Kıymetli Mü’minler!

Rabbimizin şefkat ve merhameti bütün zamanları kuşatmıştır. Ancak bazı zamanlar vardır ki, o zamanlarda Allah’ın rahmeti sağanak halinde yağar. Ramazan ayı, bu zamanların en önemlilerinden biridir. Peygamberimiz (s.a.v) bu aydan söz ederken, “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluştur.” Buyurmuştur. Kavuşacağımız bu mübarek ayı bir fırsat bilip, Bu mübarek aydan kazançlı çıkmak ve Müslüman kimliğimizi olgunlaştırmak için bazı hazırlıklar yapmalıyız.

Topraktan verim alabilmek için nasıl toprağı hazırlıyorsak; Ramazan ayından faydalanmak için de gönül dünyamızı hazırlamalıyız. Toprağı zararlı maddelerden temizlediğimiz gibi, kendimizi de maddi ve manevi kirlerden arındırmalıyız. Böylelikle Ramazan ayının feyiz ve bereketine ulaşır, bu aydaki rahmet ve bereketten faydalanırız.


Aziz Müslümanlar!

O halde neler yapmalıyız? Geçtiğimiz Ramazan ayından bu güne kadar ki durumumuzu gözden geçirmeli; günah ve hatalarımız için tövbe etmeli, kötü alışkanlıklarımız varsa bu alışkanlıkları terk etmeliyiz.
Ramazana girmeden önce yapmamız gereken bir başka husus da helal-haram muhasebesidir. Bunun için yediklerimiz ve içtiklerimizin helal olmasına dikkat etmeliyiz. Kazancımızı helal yoldan sağlamalı ve helal yolda harcamalıyız. Bu ayda zekat, infak ve yardımlaşma için şimdiden gerekli hazırlıkları yapmalıyız.

Değerli Kardeşlerim!

Mümin, zamanını en iyi değerlendiren ve faydalı işlerle meşgul olandır. Bunun için Ramazan ayının her gününü bir fırsat bilmeliyiz. Ruhumuzun en güzel gıdası olan Kur’an-ı Kerim’i yeni nazil oluyormuş gibi okumalı, onun anlamını düşünmeliyiz. Hz. Peygamberimizin örnek yaşantısını okuyup, hayatımıza yansıtmalıyız. Ramazan ayına mahsus olan teravih namazına ailemizle birlikte gitmeye, namazlarımızı cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz. İftar sofralarımızı misafirlerle süslemeye, komşularımızı, yetim ve yoksulları gözetmeye gayret etmeliyiz.

Hutbemizi bir ayet mealiyle bitirmek istiyorum.“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır.”



1- el-Münzirî,et-terğîb ve’t-Terhîb,c.2,s.95, Beyrut, 1968
2- Bakara, 2/185

Hayırlı Cumalar RFC İşlerinizde Başarılar dilerim

 
20.07.2012

BEN ORUÇLUYUM” DİYEBİLMEK
Kardeşlerim!
Ramazan ayının rahmet, bereket, huzur, mağfiret ve duygu yüklü havasını teneffüs etmekteyiz. Hikmet dolu sahurlarıyla, şükür ve paylaşımın zirveye ulaştığı iftar sofralarıyla, ibadetin coşkuya dönüştüğü teravihleriyle hayatımıza ayrı bir derinlik ve zenginlik katmaktadır Ramazan ayı. Bunların içinde orucun, şüphesiz ayrı bir yeri vardır.

Kul ile Yüce Yaratan arasındaki muhabbetin doruğa ulaştığı duygu yüklü bir ibadettir oruç. Kul, oruçta Rabbi ile adeta baş başadır. “İnsanoğlunun yaptığı her şey kendisi içindir. Oruç müstesna. O benim içindir ve onun mükâfatını ben vereceğim…” kudsî hadisi ile orucun manevî karşılığına dikkat çekilmiştir. Yine, “Kim imân ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” sözüyle Efendimiz (s.a.s.), riyadan uzak bir şekilde sadece Allah rızası için tutulan orucun manevî mükâfatına işaret etmiştir.

Kardeşlerim!
İnsanı gayri meşru istek ve arzularına esir olmaktan koruyan bir iksirdir oruç. Oruç, bizleri maddi zevk ve şehvetler peşinde koşmaktan alıkoyan bir ilaç gibidir. “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” âyetiyle, hem orucun farz kılınmış bir ibadet olduğuna hem de onunla gerçekleştirilmek istenen hedefe işaret edilmektedir ki bu da kötülük ve günahlardan uzak durmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya küfrederse, ‘ben oruçluyum’ desin.” buyurmaktadır. Gerçekten şuurlu ve şartlarına riayet edilerek tutulan oruç, kişiyi kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır. Oruçlu kimse kavgalara, çirkinliklere, kötü sözlere, günah ve isyanlara karşı iç alemini kapatmıştır. Onun sadece midesi değil aynı zamanda dili, eli, gözü, gönlü, bütün uzuvları bu tür olumsuzluklara karşı iftarı olmayan bir oruçtadır. Onun dilinin iftarı, güzel sözdür; gönlünün iftarı, güzel duygulardır; elinin iftarı, onu hayırlı işlerde kullanmaktır; gözünün iftarı, güzelliklere bakarak Yüce Rabbinin kudret ve kuvvetini anlamaktır. Aklının iftarı, insanlığa huzur verecek bilgi ve düşünceler üretmektir.

Değerli Kardeşlerim!
Rahmetin sağanak sağanak yağdığı Ramazanda, Peygamberimizin ifadesiyle; “…cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da zincire vurulur.” Bizler, açılan cennet kapılarını kapatır, kapatılan cehennem kapılarını açar ve zincire vurulan şeytanların bağını çözersek, fert ve toplum olarak bu rahmet ayından gerektiği şekilde istifade edemeyiz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s), “Oruçlu kimse, yalan sözü ve yalanla amel etmeyi terk etmediği sürece, Allah’ın, onun yemesini içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurur.

Kardeşlerim!
Zekâtlar, sadakalar, yardımlaşmalar, ziyaretler, kötü alışkanlıkların ve çirkin sözlerin terk edilmesi gibi ibadetler, cennetin kapısını aralamaz mı? Çirkinliğe, kötülüğe ve Allah’a isyana karşı oruçlu insan, güzellikler bahçesi cennetin konuğu olmaz mı?

Kardeşlerim!
Geliniz, bizler Ramazan ayını değil, Ramazan ayı bizleri değiştirsin. Ramazanın sade, huzurlu, mütevâzi ve manevî iklimini bozmamaya özen gösterelim. Oruç bizi terbiye edip her türlü aşırılıktan ve kötü alışkanlıklardan arındırsın. Ahlâkımızı, kişiliğimizi ve ilişkilerimizi orucun hikmeti ve rahmetiyle onaralım. Ramazan ve oruç vesilesiyle iyi bir insan ve kaliteli mümin olmanın yollarını arayalım.

Oruçlarımızın; Rahmet Peygamberi’nin, “Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah bu tutulan oruç sebebiyle o kimsenin yüzünü cehennem ateşinden yetmiş sene sürecek mesafelik yere uzaklaştırır.” hadisi şerifiyle müjdelediği oruçlar olmasını Yüce Rabbimizden diliyorum…

Hayırlı Cumalar RFC,
 
27.07.2012
SEVGİ VE BARIŞ DİLİ: SELÂM
Peygamberimiz (s.a.s)’in haber verdiğine göre: Yüce Allah, Hz. Adem'i yarattığında ona şöyle seslendi: “Ey Âdem! Git, şuradaki meleklere selâm ver! Selâmını nasıl alacaklarına dikkat et! Çünkü meleklerle aranızda geçecek olan bu selâmlaşma, bundan sonra senin ve neslinin selâmlaşması olacaktır.” Bunun üzerine Hz. Âdem meleklere; ‘es-selâmü aleyküm’ dedi. Onlar da; ‘es-selâmü aleyke ve rahmetullâh’ diyerek karşılık verdiler.
Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam, kardeşliğin devamını bazı prensiplere bağlamış, kardeşlerimize karşı bize birtakım hak ve sorumluluklar yüklemiştir. İşte bu hak ve sorumluluklarımızdan biri de Hz. Adem’den günümüze kadar uzanan selâmdır.
Selâm saygının, sevginin ve kardeşliğin kapılarını açan bir anahtardır. Selâm gönülden dile, bireyden topluma, toplumdan insanlığa yansıyan barış dilidir. Paylaşmanın, kaynaşmanın, huzura ermenin, Allah’a sığınmanın adıdır selâm. Selâm, kardeşimize esenlik dilemek, onun hayrını istemektir; Ona olan dostluğumuzun güvencesidir. Bizler, “es-selâmü aleyküm” diyerek kardeşimize esenlik, güvenlik, rahmet ve bereket dileklerimizi dile getirmiş oluruz.
Değerli Kardeşlerim!
Mahallemizde, sokak ve caddelerde, otobüs duraklarında, işyerlerimizde, karşılaştığımız her insana, samimiyet ve tebessümle selâm vermek ne güzeldir! Ardından tatlı bir dille hâl ve hatır sormak, selâmımızı daha da güzelleştirir. Selâm veren kimse, lisân-ı hâl ile, “bana güvenebilirsin, benden emin olabilirsin, sana herhangi bir zararım dokunmaz” derken; selâmı alan da aynı şekilde karşılık vermiş olur. Böylece, aralarında ülfet, muhabbet ve kardeşlik temelleri atılır. Rahmet Peygamberi (s.a.s), selâmın bu güçlü ve derin etkisini bakın ne de güzel dile getirmiştir: “İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”
Kardeşlerim!
Tebessümle içten verilen selâm, kalbî bir yakınlığa vesile olur. Gönüller arasında köprüler kurar. Üzgün ve küskün kalplerde muhabbet çiçekleri açtırır. Katılaşmış kalpleri yumuşatır. Kırgınlıkların ve dargınlıkların ortadan kalkmasına yardımcı olur.
Selâmı vermek ve yaymak, Peygamberimizin sünnetine uymaktır. Selâm gibi muhteşem bir duâya karşılık vermek ise farzdır! Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabı’nda bu gerçeği şöyle belirtir: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin!” Gönüller Sultanı (s.a.s) de, “İslam’ın en hayırlı davranışı hangisidir?” şeklindeki bir soruyu, “Yemek yedirmen ve tanıdığın tanımadığın herkese selâm vermendir.” diye cevaplamış, böylece selâmın önemini vurgulamıştır.
Kardeşlerim!
Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadeleriyle: tanıdığımız tanımadığımız herkese selâm vermek kardeşlik hakkıdır. Yürüyenlerin oturanlara, küçüklerin büyüklere ve sayıca az olanların çok olanlara selâm vermesi, selâmın âdâbıdır. Riyakârlık ve kibirden uzak bir şekilde, tebessüm eşliğinde ve gönülden selâm alıp-vermek, selâmlaşmada cimrilik göstermemek de selâmın ahlâkıdır.
Öyleyse kardeşlerim, birbirimize selam vermeyi ihmal etmeyelim. Çocuklarımız ve gençlerimize selâmı öğretelim. Selâmı aramızda yaygınlaştıralım. Selâm ile, sevgi ve kardeşlik bağlarımızı pekiştirelim. Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve esenliği hepimizin üzerine olsun.

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde başarılar kolaylıklar dilerim.


 

Değerli Müminler!
Sözlükte, artma, çoğalma, bereket gibi anlamlara gelen ve mali ibadetlerin en başında olan zekât, İslam’ın beş temel esasından biridir. Müslüman, hür, baliğ, tabii ihtiyaçlarından fazla artırıcı mala tam bir mülkiyetle malik olan ve bu malik oluşun üzerinden bir kameri sene geçen kimseler üzerine yerine getirilmesi gereken dini bir vecibedir.

Değerli Cemaat!
Zekât ferdi, sosyal, iktisadi, siyasi ve ahlaki yönleri de bulunan çok yönlü bir ibadettir. Zengin ve fakir sınıflar arasında yardımlaşmanın bir ibadet halini almış şekli, zekâtta kendini göstermektedir.
Zekât, dünyevi ve uhrevi hedefleri bir arada bulunduran bir ibadet oluşu itibariyle kulu rabbine yaklaştıran, O’nun rıza ve hoşnutluğuna ulaştıran, karşılığında uhrevi mutluluk ve sevap beklenen bir ibadettir. Bunlarla birlikte zekât ibadetinin fert ve toplum hayatında ruhi, ahlaki, sosyal ve ekonomik açıdan pratik faydalar sağlayan yönü de vardır.

Aziz Müminler!
Zekât dünya hukuk sistemlerinin hiçbirinde bulunmayan çok yönlü bir sosyal güvenlik müessesesidir. Zira Müslümanların din kardeşlerine yardım etmesi dini bir vazifedir. Kur’an’ı Kerim’de birçok ayeti kerime müslümanların diğer müslümanlara karşı sorumlu olduklarını ve kendi mallarından onlar için bir pay ayırmaları gerektiğini ifade etmiştir. Hadisi şeriflerde de yoksul, ihtiyaç sahibi ve korunmaya muhtaç kişilere yardım elini uzatma ve genel olarak sadaka ve Allah yolunda harcama yapma konusu geniş şekilde işlenmiştir.

Muhterem Müslümanlar!
Zekât, müminlerin bir duvarın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenmelerini sağlar, kardeşliklerini perçinler. Dinimiz zekâtı emretmekle zenginle fakir arasındaki yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşmayı esas almış, karşılıklı sevgi ve hürmeti tesis etmiştir. Zekât sayesinde nefret duyguları sevgiye, kıskançlık ve haset duaya, anarşi ve karışıklık yerini huzur ve sükûnete terk eder.
Zekâtın bireysel ve toplumsal hayatımıza yansıyan hikmet ve faydalarının yanı sıra asıl önemlisi, onun, geçici olan malı kalıcı hale getirerek ahiret yatırımına dönüşmesidir. Kur’an’ı Kerim’de “Allah’a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan Allah yolunda harcayın. İçinizden iman edip Allah yolunda harcayanlar var ya onlar için büyük bir mükâfat vardır” buyrulması, Allah için yapılacak infak ve harcamaların karşılığının ebedi âlemde, “büyük ecir ve mükâfat” olarak verileceğini göstermektedir.

Kardeşlerim!
Zekât vermek, malın ve mülkün gerçek sahibi Allah olduğunu hatırlatır ve kişinin emanet şuurunu güçlendirir. Ayrıca zekât Allah’ın nimetlerine karşı bir şükrün ifadesidir. Bu vazifeyi yerine getiren müslüman bu sayede malını bereketlendirir ve artırır. Zira Yüce Yaratıcı “Allah Teâlâ, faizle elde edilen malı yok eder, bereketini giderir. Zekât verilen malı ise nemalandırır, çoğaltır” buyurmaktadır.
Sohbetimi bir ayet mealiyle bitirelim: “(Ey Resulüm) onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. Allah hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir.”

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde başarılar dilerim.
 
10.08.2012


KADİR GECESİ

Değerli Müminler!
Şu günlerde rahmet ve bereket ayı olan Ramazan’ın sonlarına yaklaşırken, bir yandan bu ayrılışın hüznünü içimizde hissediyor, bir yandan da değer ve kıymeti bir ömre denk olan Kadir Gecesine ulaşmanın sevincini yaşıyoruz.

Aziz Kardeşlerim!
Bu gece öyle bir gecedir ki, Yüce Rabbimiz bu gecenin değer ve kıymetini bildirmek için hakkında müstakil bir sure indirmiştir. Geceyle aynı ismi taşıyan bu surede Kadir gecesinin önemi şöyle ifade edilmektedir : “Şüphesiz, biz Onu (Kuran-ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh(Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar süren bir esenliktir.”

Değerli Cemaat!
Geceyi böylesine değerli kılan şey ise, insanlığa hidayet ve rehber olarak gönderilen Kura’n-ı Kerim’in bu gecede indirilmeye başlamış olmasıdır. Gönderilen bu ilahi kitap ile karanlık çağlar aydınlığa kavuşmuş, kirlenen gönüller arınmış ve onun sayesinde insanlık âlemi gerçek huzura ulaşmıştır.


Eğer bizler de, değeri bir ömür mesabesinde olan bu geceden istifade etmek istiyorsak, işe her şeyden önce Kur’an-ı Kerim’i tekrar hayatımızın merkezine koyarak başlamalıyız. Sadece tilavetiyle değil, içerisindeki ahkâmıyla ve ahlakıyla yeniden hayatımızı şekillendirdiğimizde; işte o zaman, geceyi ihya etmiş ve Kur’an’ın rehberliğine uymuş oluruz.

Kıymetli Müslümanlar!
Bu gece aynı zamanda bir rahmet ve esenlik kaynağıdır. Meleklerin ve Cebrail’in indiği bu gecede inananlar olarak bizler de bu rahmet deryasından istifade etmeye çalışalım. Bu geceyi dua ve istiğfar ile ibadet ve kulluk ile değerlendirmeye gayret edelim. Hz. Aişe annemiz bu geceyi ihya hususunda Peygamber Efendimize: “Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesine rastladığım zaman nasıl dua edeyim?” diye sorunca Peygamberimiz; “Ey Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet diye dua et.” buyurmuşlardır.

Değerli Müminler!
Bu gece bizler de başta kendimiz ve ailemiz olmak üzere, parça parça olan İslam aleminin birlik ve beraberliği için gönülden, Rabbe dua edelim. Ayrıca, yakın çevremizde ve dünyada meydana gelen savaşların ve akan kanların sona ermesi; acı ve gözyaşlarının dinmesi için ellerimizi semaya kaldıralım.
Yüce Mevlâ’dan, tuttuğumuz oruçları, yaptığımız hayır ve hasenâtı ve bütün ibadetlerimizi kabul buyurmasını diliyor; bu vesile ile önümüzdeki 14 Ağustos Salı akşamı ihya edeceğimiz Kadir Gecesi’nin ülkemize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.

Hayırlı Cumalar RFC Ailesi işlerinizde kolaylıklar başarılar dilerim.

 
24/08/2012
Zaferlerimiz ve Milli Birlik Ruhu

Muhterem Müslümanlar!
Bir milleti millet yapan unsurların başında hiç şüphesiz, sahip olduğu milli ve manevi değerlere bağlı kalarak, birlik ve beraberliğini devam ettirmesi gelmektedir. Müslüman milletimiz de geçen zaman içerisinde daima bu inançla hareket etmiş, sahip olduğu değerlerin kıymetini bilmiş ve her zaman birlik ve bütünlük içerisinde vatanını ve milletini, her türlü saldırıya ve düşmana karşı müdafaa etmiştir.

Değerli Müminler!
Yüce dinimiz, mukaddesat uğrunda mücadeleyi Allah yolunda cihad kabul etmiş; bu uğurda canı feda etmeyi şehitlik, yaralanmayı gazilik makamı saymıştır. Aziz milletimiz de dininden aldığı bu inanç ve müjdeyle malı ve canı pahasına, kendisini millet yapan değerlerine sahip çıkmıştır. Ve bugüne kadar, sahip olduğu inancının ve rehberi olan Yüce kitabının çatısı altında birlik ve beraberliğini devam ettirmiştir.

Aziz Cemaat!
İnancın gölgesinde birliği tesis etmenin, düşmanın ve düşmanlığın karşısında ne büyük bir değer olduğunu Yüce Rabbimiz şöyle ifade etmektedir: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz....”

Sevgili Peygamberimizin diliyle de bir ve beraber olmanın gereği şöyle anlatılmaktadır: “Size birlik ve beraberlik içerisinde bulunmanızı tavsiye eder, ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim. Zira şeytan yalnız başına yaşayan insana yakın olup beraberce olan iki kişiden uzaklaşır. Kim cennetin çatısında yaşamak isterse birlik halinde yaşamaya baksın.”

Muhterem Müslümanlar!
Unutmayalım ki bir milleti yıkmak isteyenler, öncelikle o milletin fertleri arasına ayrılık tohumları ekerek onları birbirine düşürür, birlik ve beraberliklerini bozarlar. Çünkü çok iyi bilirler ki bir olanı, beraberlik içerisinde bulunanı parçalamak mümkün olmayacaktır. Tarihte var olmuş nice büyük ve güçlü devletler, hep düşmanları tarafından tutuşturulup körüklenen, ayrılık fitnesi sebebiyle parçalanmış, güçlerini kaybetmiş ve tarih sahnesinden silinip, yok olup gitmişlerdir. Yakın tarihimizde ve yakın çevremizde de müslümanların yaşadığı memleketlerde tarihin aynen tekerrür ettiğine üzülerek şahit oluyoruz.

Kıymetli Müminler!
İnancımızdan ve değerlerimizden gelen farklılıklarımız ayrılık ve düşmanlık sebebi değil, zenginliklerimiz olarak değerlendirilmelidir. Ayrılıklar karşısında bizi bir arada tutacak o kadar çok üst değerlerimiz vardı ki; inandığımız Rabbimiz, kitabımızın ve peygamberimiz bir, ezanımız ve kıblemiz bir, tarihimiz, kültürümüz ve vatanımız bir, …
Ne güzel söylemiş İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy;
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

“Sen! Ben! desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;
Milletler için işte kıyamet o zamandır”

Muhterem Müminler!
Geçmiş tarihte atalarımız, bu birlik ve beraberlik ruhu ile Malazgirt’ten Kosova’ya, Viyana’dan Çanakkale’ye kadar sayısız mücadele vermiş izahı imkânsız zaferlerin altına imza atmıştır. 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi de kazanılan bu zaferlerden biridir. İmanlı milletimizin uzun süre devam eden ateşle ve kanla imtihanının sonucunda, imanından beslenen birlik ve beraberlik ruhuyla bu çetin sınavı da başarıyla geçmiştir.

Din, vatan ve millet uğruna şehit olanlarımızı ve gazi olup vefat edenlerimizi rahmet ve minnetle anıyor; mukaddesat uğruna mücadele verenlere de Yüce Allah’tan muzafferiyetler diliyoruz.

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde kolaylıklar başarılar dilerim.
 
07/09/2012

KOMŞU VE MİSAFİRE İKRAM

Muhterem Müslümanlar!
İçinde yaşadığımız topluma ve yakınımızdan uzağa doğru toplumu oluşturan bireylere karşı yerine getirmemiz gereken bir takım sorumluluklarımız vardır. Mensubu bulunduğumuz İslam dini, huzurlu ve mutlu bir toplum inşa etmek için bizi çevreleyen bu topluma ve toplumu oluşturan bireylere kaşı olan sorumluluklarımızı belli hükümlerle açıklamıştır. Uyulduğunda toplumun huzur ve düzenine katkı sağlayacak bu değerlerden bir tanesi de yakın çevremizi oluşturan komşularımıza ve uzaktan ve yakından hanelerimize konuk olan misafirlerimize iyilik ve ikramda bulunmaktır.

Yüce Mevla Kur’anı Kerim’de: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya uzak komşuya, yolcuya, elleriniz altında bulunanlara iyi davranın...” buyurarak, kendisine kulluğu emrettikten hemen sonra anne-baba başta olmak üzere, akrabalarımıza, komşularımıza ve çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerektiğini bize hatırlatmaktadır.




Sevgili Peygamberimiz de komşuya iyilik etmenin, ikram ve ihsan da bulunmanın komşuluk hakkı olduğunu ifade ediyor ve: “Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” hatırlatmasında bulunuyordu.

Değerli Mü'minler!
Komşularımızdan başka kendilerine ikram ve ihsan da bulunmamız gereken bir diğer kimse ise hanelerimizin bereket kaynağı olan misafirlerimizdir. Misafiri ağırlama ve ona ikramda bulunma konusunda da en güzel örneğimiz Efendimiz (a.s.)dır. Bizlere bu konuda tavsiyelerde bulunan Allah'ın elçisi, kendisi de misafir ağırlamaktan hoşlanır, sofrasından ihtiyaç sahibi kimseler ve misafirler eksik olmazdı. Ayrıca misafirin duasının, kabul olunan dualardan olduğunu bildirmiş, ve misafirin ağırlandığı bir evin halkına hayır ve bereketin mutlaka ulaşacağını müjdelemiştir. Bu güzel davranıştan ve bereket kapısından uzak kalanları ise; "Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur." diyerek uyarmıştır.

Aziz Mü'minler!
İçinde yaşadığımız toplumunda, bireyler arasında sağlıklı ve düzenli bir bağın kurulabilmesi, toplumların huzurlu ve mutlu olabilmeleri, ancak Yüce Yaratıcı’nın bu alanda koyduğu kurallara bağlı kalmakla mümkün olacaktır. Nitekim bütün darlıklara ve yokluklara rağmen Peygamber devrini Asr-ı Saadet’e çeviren iksir de budur. Yaratanın koyduğu hayat ölçülerine uymak.
Sohbetimi bir hadis-i şerif mealiyle bitiriyorum: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse misafirine ikramda bulunsun…”


Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde başarılar bol kazançlar dilerim.

 
Geri
Üst