Cuma Sohbetleri

Cumanız mübarek olsun ,hayırlı cumalar....
 
17.01.2014

İSRAF

Kıymetli Kardeşlerim!
Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), abdest almakta olan Sa’d b. Ebi Vakkas’ın yanına uğramıştı. Derken onun suyu fazla kullandığını görmüş olmalı ki “Bu ne israf?” buyurdu. Sa’d, “Abdestte de israf olur mu ya Rasûlallah?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Evet, akan bir nehirden bile abdest alsan israf olur”şeklinde karşılık verdi.

Aziz Kardeşlerim!
“Onlar, harcama yaptıklarında ne israf ederler, ne de cimri davranırlar. Bu ikisi arasında bir yol tutarlar.” ayetiyle müslümanın sınırlarını çizen Yüce Yaratıcı, Kur’an-ı Kerim’de daha birçok yerde İslam dinini aşırılıklardan, ifrat ve tefritten uzak bir yol olarak nitelendirmiştir. Ancak günümüz İslam dünyasına ve onun içerisinde özel olarak kendimize baktığımızda Yaratıcımızın bizlere çizmiş olduğu bu çerçevenin dışına çıktığımız görülmektedir. Yine bir başka ayette, “Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa haklarını ver! Malını israf ile saçıp savurma! Zira saçıp savuranlar, şeytanın dostları, kardeşleridir.” buyurulması durduğumuz yerin inancımız ve değerlerimizle hiç de bağdaşmadığını ortaya koymaktadır.
Efendimiz (s.a.v.), kıyamet günü insanın hesabını vermeden Allah’ın huzurundan ayrılamayacağı beş maddeyi zikrederken, bunların arasında; malını nereden kazanıp nereye harcadığını zikrediyor olması bizler için dikkate değer bir husustur.


Değerli Müslümanlar!
Dünya hayatının acımasız çarkları arasında, tüketim toplumu olma hastalığına yakalanmış, bu hastalığın etkisiyle de gün geçtikçe daha da azgınlaşan, hırslarının ardı sıra koşuşturan bir hale gelmemizin altında ise, kitabımız Kur’an’dan olabildiğince uzak-laşmamız yatmaktadır. Oysa Allah Teala, verdiği nimetleri nasıl kullanacağımız hakkında Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” İşte bu hedeften sapıp, aracı amaç hale getirmemizin sonucu olarak alabildiğine israf ve savurganlığa batmış bulunmaktayız.

Değerli Müslümanlar!
“Birinizin elindeki lokma yere düşerse ondaki toz toprağı gidersin ve onu yesin...” , buyuran Peygamber Efendimizin ümmeti olarak, bırakın yere düşen nimete saygı sadedinde onu alıp yemeyi, sofralarımızdan beğenmeyerek çöpe döktüğümüz nimetlerin hesabını asla veremeyeceğimizi hatırlatarak hutbeme bir ayet ve bir hadis mealiyle son veriyorum:
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki israf ve taşkınlığı bağışla!”
"İsraf etmeden ve kibirlenmeden yiyin, için, giyinin ve tasadduk edin."

Hayırlı Cumalar


 
Hayırlı cumalar:eyv
 
Hayırlı Cuma'lar RFC...:eyv
 
dün akşam nihat hatipoğlunu izleyen varmı? adam cennette şuan yerler boş bomboş duruyor diyordu.. gidip geldi kendisi heralde oraya boşmu dolumu biliyor muhterem.. hayırlı cumalar
 
24.01.2014

KU’RAN VE GÖNÜL DÜNYAMIZ
Değerli Kardeşlerim!
“Size iki emanet bırakıyorum. Eğer bu iki emanete sımsıkı sarılırsanız asla yolunuzdan şaşmazsınız. Bunlar: Allah’ın Kitabı ve benim sünnetimdir” buyurmuştu bize Allah Rasûlü Veda Hutbesinde.
Gönüllere hitap eden bir kitap bıraktı bize Allah Rasûlü… Öyle bir kitap ki; “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” buyuran Cenabı Hakk’ın Kelamı… Öyle bir kelam ki; “…Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” ifadesiyle insanlığı mutluluğa taşıyan bir kitap. İnsanları en doğru yola götüren bir kelam. Kendisinde şüphe olmayan muttakiler için rehber olan bir kitap.
Evet, Rabbimizin; “Hepiniz Allah’ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin” diye uyardığı; müminlerin sarılması gerektiği bir kitap bıraktı bize Allah Rasûlü. Gönül dünyamıza hitap eden ve onu zenginleştiren bir kitap.

Kıymetli Kardeşlerim!
Öyleyse, Kur’an’ı raflardan gönül rahlemize indirelim, hem gönlümüz hem dünyamız aydınlansın onunla. Evlerimizde garip kalmasın yüce kitabımız. Okuyup anlayalım onu. Yaşayalım ve yaşatalım onu. Onunla yücelelim, onunla kul olmanın şuuruna varalım. Nazargâh-ı ilahi olan kalbimizi onunla aydınlatalım. Zira uyarıyor bizi Efendimiz; “Gönlünde Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kimse harap olmuş ev gibidir.” Bu uyarıya kulak verelim. Yüce kitabımızı bize indiriliyormuş gibi okuyalım. Okudukça imanın lezzetine, tadına varalım. Bir ömrü Kur’an’sız geçirmeyelim. Yüce Peygamberin “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey haline getirdi” diyerek Rabbimize şikayet etiği kullardan olmayalım. Yunus’un ifadesiyle;
Her kim ki Kur’an’ı bilmedi, sanki cihana gelmedi,
Derdine derman bulmadı, işlerine pişman ola…

Pişman olmamak için sarılalım yüce kelama. Onunla evlerimizi meleklerin ziyaret ettiği haneler haline getirelim. Daha da önemlisi en sevgilimizle muhabbet edelim. Allah ile konuşmanın zevkine varalım.

Hayırlı Cumalar

 
Hayırlı cumalar:eyv
 
31.01.2014

NASIL BİR KARDEŞLİK?
Kıymetli Kardeşlerim!
Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri
fetheden Peygamberimiz (s.a.s.)’in, asırlar önce
dillendirdiği kardeşliğe dair sözlerine gelin hep birlikte
kulak verelim:
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona
zulmetmez, onu yalnızlığa terk etmez. Kim din
kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun
ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını
giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini
giderir…”
1

Kardeşlerim!
Yüce dinimizde kardeşlik, aynı anne-babadan
dünyaya gelenlere hasredilemeyecek kadar kapsamlıdır.
Kardeşlik, mümine muhabbet beslemektir. Yağmurun
toprağa getirdiği bereket misali birbirimize rahmet ve şefkat
olmaktır. Peygamberimizden gelen bir vefadır kardeşlik.
Fırtınalı denizlerde birbirimize sığınılacak bir liman
olabilmektir. Kardeşlik, zor zamanlarda gönül alıcı bir söz,
mütebessim bir çehre sunabilmektir. Kardeşlik, huzur ve
mutluluğu paylaşmak, hüzün ve kedere, acı ve ızdıraba
ortak olmaktır. Kardeşlik, mesafeleri, sınırları, engelleri
ortadan kaldıran gönüller arası ülfet köprüsüdür. Renkleri,
dilleri, kökenleri farklı da olsa yürekleri bir kardeşler,
birbirlerinin hüznüne, uğradıkları zulüm ve şiddete, akan
kan ve gözyaşlarına asla duyarsız kalamaz. Kardeşlik
duygusu, ayrı bedenlerin aynı kalbi paylaşabilmesidir.
Kardeşlik, Efendimiz (s.a.s)’in, “Sizden biriniz
kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe
gerçek manada iman etmiş olamaz.”2
mesajı gereği,
diğerkâmlıktır.
Duyarlı olabilmektir kardeşlik. Efendimiz (s.a.s.)’in
ifadesiyle birbirimize muhabbet, merhamet ve şefkat
gösterme hususunda bir vücut gibi hareket edebilmektir.3

Türlü sıkıntılara müptela olduğumuz şu imtihan dünyasında
beraberce Allah rızasını aramaktır kardeşlik.
Kardeşlik; “Birbirinizle üstünlük yarışına
girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin
beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın
kulları! Kardeş olun.4
Müslümanın kardeşine üç günden
fazla dargın durması helâl değildir.”5
nebevi ifadesiyle,
hangi şartta olursa olsun kardeşini yalnızlığa terk
etmemektir. Kardeşlikte terk yoktur, sorumsuzluk,
duyarsızlık yoktur.
Kardeşlik her şeyden önce bir söylem ve edebî bir
kurgu değil, bir hukuk, bir hak, bir görev, bir iman ve
ahlâktır.
Değerli Müminler!
İşte Ensar ve Muhacir, böyle bir kardeşliği hücrelerine
kadar yaşayarak ortaya koydular. Efendimiz (s.a.s.), asabiyet
ve cehaletin çelik ağını kırarak; dilleri, renkleri, gelenek ve
görenekleri farklı olmasına rağmen ‘iyilik ve takvada
yardımlaşan’ kardeşlerden örnek bir toplum meydana
getirdi.
Fakat ne hazindir ki Müslümanlar olarak, Allah
Resulü’nden sonra bu ulvi mirasa yeterince sahip çıkamadık.
Ensar ve Muhacir’in destansı kardeşliği bizlere örnek olması
gerekirken hafızalarımızda bir tarih, bir hatırat oldu. Dünyevi
çıkarlar, güç mücadeleleri, Kutlu Nebi’nin, ardında bıraktığı
bu örnek toplumu zedeledi. Kardeşlik duyguları ve gönüller
onulmaz yaralar aldı. Asr-ı saadette gönülleri bir, zihinleri
bir, gayeleri bir kardeşlerin arasına ayrılık-gayrılık girdi.
Birbirine ülfet, muhabbet, samimiyet, ünsiyet beslemesi
gereken gönüller, hırs, menfaat, bencillik, kin ve intikam
ateşiyle kavruldu. Bu ateş, geçmişte yaşanan pek çok müessif
hâdisenin fitilini tutuşturdu. Asırlarca yürekleri dağlayan
fitne ve fesat alevini körükledi.
Günümüzde de pek çok İslam ülkesinden ateşler
yükseliyor. Rahmet Elçisi’nin kaynaştırdığı kalpler kin,
nefret gibi kötü duyguların mekanı oldu. Bütün bunlar,
Resulullah’ın asırlar önce haykırarak ilan ettiği kardeşliğe
uzak kalışın acı neticeleri değil midir?
Değerli Kardeşlerim!
Kardeşliğin zihinlerimizde ve gönüllerimizde tam
anlamıyla zemin bulamayışının elbette birçok sebebi vardır.
Bunların başında herkesin kendini, kendi düşüncesini,
mezhebini, meşrebini, benliğini hakikatin yerine koyması
geliyor. Oysa Yüce Rabbimiz, biz Müslümanlara hakikatin
yolunda olmayı, hakkın peşinden koşmayı emretti. Kendimizi
hakikatin yerine koymayı, hakkı yalnız kendimize has
kılmayı emretmedi. Hepimiz hakikatin yolunda hizmet
etmekle emrolunduk. Hiç kimse ‘hakikat avucumda’
dememeli, ‘hakikat benim’ diye iddia etmemelidir.
Müslümanlar olarak, “Mü’minler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı
gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”
6
ilahi emri
gereği yıkıcı değil yapıcı; ayrıştırıcı değil, birleştirici
olmalıyız. Fitneyi değil, ıslahı esas almalıyız. Bizi biz yapan
değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi
korumalıyız. Bu yolda;
Sakın incitme bir canı,
Yıkarsın arş-ı Rahmân’ı
sözü genelgeçer anlayışımız olsun.
sohbetimi, yürekten “amin” diyeceğimiz şu dualarla
bitirelim: Ya Rabbi! Müminler olarak gönüllerimizi
birbirine kaynaştır. Bizleri birbirlerine karşı sıcak,
birbirlerini gördüğünde yürekleri kaynayan, gözlerinin
içi parlayan samimi kardeşler eyle!
 
Cumaniz Mübarek Olsun :r :f :c Ailesi , Cumanin Bereketi Üstünüzde Olsun , İşleriniz Rast Gitsin.. :eyv :eyv
 
07.02.2014

İSLAMDA TESETTÜRÜN ÖNEMİ

Aziz Müslümanlar!

Allah(c.c) insanı Müslüman olması için zorlamamış, Fakat Müslümanlığı kabul eden bahtiyarları ise, cennetle şereflendirmek için bazı sorumluluklar yüklemiştir. İnsanların büyük bir kısmının, istediğine inanabildiği, kendini ifâde edebildiği ve istediği şekilde giyinebildiği günümüz dünyasında; Müslüman erkek ve hanımların Allah'ın koyduğu ölçülere göre giyinmeleri, yüklendikleri İslami değerler açısından çok büyük öneme sahiptir.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: (Ey Peygamberim!) “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır...”;“Mü’min kadınlar da gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar hariç, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar…”

Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma ince bir elbise ile örtülü olarak Resulullah’ın huzuruna girince Efendimiz ondan yüzünü çevirdi ve yüzünü ve ellerini işaret ederek;” Ey Esma! Kadın ergenlik çağına ulaşınca vücudunun şurası ve burası dışında kalan yerlerinin görülmesi(gösterilmesi) caiz değildir.” buyurarak örtünmenin şeklini bizlere açıklamıştır.
Yüce Allah(c.c) Ahzâb Suresi’nde ise, “… cahiliyye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…” buyurarak, Peygamber(s.a.v)’in hanımlarının şahsında tüm müslüman kadınlara önemli bir uyarıda bulunuyor.
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, Müslüman erkekler ve Müslüman hanımlar, her zamanda ve her mekanda, edebi, hayâyı ve toplumsal ahlâkı koruyacak şekilde davranmaları; seçtikleri kılık-kıyafeti de Allah'ın emrettiği, Peygamberimiz(s.a.v)’in öğrettiği ölçülere uygun olarak seçmeleri gerekir.

Kardeşlerim!
Kıyafet seçerken Hz. Peygamberin giyimindeki sadelik, tabiilik ve temizlik gibi hususlara dikkat etmenin yanı sıra; elbisenin vücudun hatlarını belli etmemesi, içini göstermemesi, kadınları erkeklere, erkekleri de kadınlara benzetmemesi gerektiği dikkat edilmesi gereken ölçüler olarak belirlenmiş, bu ölçülere de kısaca tesettür denilmiştir.

Kıymetli Mü'minler!

Bu günün insanına tanınan bir takım özgürlüklere rağmen; haksızlığın ve zulmün kol gezdiği alanlardan biri de hiç şüphesiz kadınlarımızın uğradığı maddi ve manevi şiddettir. Her şeyden öte anne olan kadının cinsel yönü öne çıkarılarak, vücudunun bir reklâm aracı olarak kullanılması; Kur’an ve sünnetin belirlediği örtünme ölçülerine tamamen aykırı moda tasarımları ile Müslüman hanımefendilerin hem madden hem de manen iflasa sürüklenmesi, aslında kadına uygulanan şiddetin bir başka boyutudur.
Yine çok önemli bir diğer husus ise tesettürün anlamını yitirme tehlikesidir. Örtünmeden bahseden ayet ve hadislerde ana ilklerin dışında belli bir renk, şekil ve model önerilmemiştir. Ancak günümüzde özellikle genç kızlarımızın tesettür diye giydiği bazı kıyafetlerin İslam’ın öngördüğü örtünme ile maalesef neredeyse hiçbir ilgisi kalmamış; aksine bu giyim tarzı tesettürün anlamını yitirmesine bir inanç meselesi olmaktan daha çok bir moda ve güzel görünme kaygısına dönüşmüştür.

Oysa Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) bedenlerini örtecek dış elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur...” buyurarak, tesettürün asıl gayesinin güzel görünüp ilgi çekmek için değil aksine örtünmek için, olduğuna dikkat çekmiştir.

Aziz Mü’minler!

Nasıl ki, yaşadığımız toplumun, çalıştığımız kurumun, devam ettiğimiz okulun uyulması gereken bir düzeni, sorumlulukları, kılık ve kıyafet kuralları var ise, bir Müslümanın da İslam’ın emrettiği ölçüler üzere giyinmesi önemli İslamî kurallardan biridir.
Allah’ın koyduğu ölçülere titizlikle uyanlara büyük mükâfatlar olduğu gibi, aksi durumda ise, büyük cezalar olduğu bilinmelidir. Bu nedenle Yavrularımıza ve sorumlu olduğumuz kimselere İslam’ın kabul ettiği ilkeler doğrultusunda örtünmeleri gerektiğini güzellikle tavsiye etmemiz gerektiğini bilmeliyiz.
Hud Suresi’nin 23. ayetiyle hutbemi bitiriyorum: “İman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.”

Hayırlı Cumalar RFC


 
Geri
Üst