Cuma Sohbetleri

İSLAM’DA KUL HAKKI VE ÇALIŞANLARIN SOSYAL GÜVENLİĞİ

Azîz Müslümanlar!
İslâm dininde çok özel bir yeri olan hak kavramı geniş anlamı ile “Bir sözü, bir işi, yerinde zamanında ve gerektiği kadar söylemek veya yapmaktır” diye ifade edilmiştir. Özel anlamıyla ise, “Hak, hukukun koruduğu menfaattir” şeklinde tarif edilmiştir. Her hak, bir takım sorumlulukları da beraberinde getirir.
Her insanın üzerinde bir çok hak ve sorumluluk bulunmaktadır. İnsan üzerindeki bu haklar, Allah’ın hakları ve yaratılmışların hakları diye iki kısımda özetlenebilir. Allah’ın üzerimizdeki hakları, O’nun varlığına ve birliğine inanmak, hiçbir şeyi ortak koşmadan O’na ibâdet edip emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktır. Yaratılmışların başında, insanlar gelmektedir. Bunlardan, öncelikle ana baba, aile fertleri, akraba ve komşularımız olmak üzere, milletimizin ve bütün insanların haklarını gözetmemiz, îcap eden görevleri yapmamız gerekir. Canlı varlıkların hakları, onları incitmemek, aç ve susuz bırakmamak, yuvalarını yıkmamak ve yavrularını öldürmemektir. Diğer varlıklardan, meşrû bir çerçevede faydalanıp israf etmemektir. Doğal çevreyi, evimiz gibi korumak, doğal dengeyi bozacak işler yapmamaktır.
Muhterem Cemaat!
İslâm dinine göre, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermemek kaydıyla, her insanın bu dünyada yaşama, çeşitli nimetlerden yararlanma, mal-mülk edinme, neslini devâm ettirme, seyahat etme, öğrenme, düşünme ve düşündüklerini ifade etme, ticaret yapma, çalışma ve kazandığını koruma, inanma ve inancının gereğini yerine getirme gibi, Allah vergisi olan hak ve hürriyetleri vardır. Irkı, rengi, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun, bütün insanlar, kanun önünde eşittirler. Yerde ve gökte bulunan canlı ve cansız varlıklar, insanların faydalanması için yaratılmışlardır. İnsanlar ise, “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”[1] meâlindeki âyetin beyânıyla yalnız Allah’a kulluk etmekle görevlidirler.
Bir insanın hakkını yemek, onun sosyal hayattaki itibârını düşürücü, onurunu kırıcı sözler sarf etmek veya aynı anlama gelen davranışlarda bulunmak haramdır. Çünkü insanlar, yerilecek veya istenildiği zaman kendilerinden faydalanılacak varlıklar değillerdir. Onlar, Yüce Allah’ın üstün yetkilerle donattığı, özel görevler verdiği seçkin varlıklardır. Her insan, Allah’a hesap verecektir. O halde insan, kendi sorumluluk sınırlarını aşmamalıdır. Çünkü Yüce Allah, “Bizim sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”[2]. “İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”[3] diye buyurmuştur.
Değerli Müminler!
Toplum halinde yaşamaya muhtaç olan insanlar, anlaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı esâs almalıdırlar. Çünkü insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını, ancak karşılıklı rızaya dayanan alış-veriş, sözleşme ve anlaşmalarla karşılayabilirler. Öyle ise, aramızdaki sözleşmelere sâdık kalmamız, bunlardan doğan haklara saygılı olmamız ve kul hakkını gözetmemiz gerekir. İş verdiğimiz insanların sosyal güvenliklerini sağlayacak önlemleri almamızın, bu konuda gereken işlemleri zamanında yapmamızın, insanî ve İslâmî bir görev ve aynı zamanda bir kul hakkı olduğunu unutmamalıyız. Allah huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâl olduğunu bilmeliyiz. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, ondan hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin günahını affetmemektedir. Çünkü İlâhî adâlet, bunu gerektirir.
Sohbetimi iki âyet meâli ile bitiriyorum: “Ey iman edenler! Bütün sözleşmelerinizi yerine getiriniz”[4] “Sözleşme yaptığınız zaman, Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefîl kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, sizin ne yaptığınızı bilir”[5]

----------------------------------------------------
Kaynaklar
[1] Zâriyât,51/56
[2] Mü’minûn,23/115.
[3] Kıyame,75/36.
[4] Mâide, 5/1.
[5] Nahl, 16/91.

Hayırlı Cumalar RFC Şu Mubarek üç Aylara girdiğimiz bu günler de, dün akşam kutlamış olduğumuz Regaip kandilinin bütün İslam alemine hayırlar getirmesini diler işlerinizde başarılar kolaylıklar dilerim.
 
Hayırlı cumalar RFC.
 
Hayırlı Cumalar, Cumanın bereketi üzerinizden eksik olmasın.
 
Allah hepimizi bu günün değerini bilen kullarından eylesin. Cumanız Mubarek olsun.qw
 
namaza gitmeden hutbe dinlemiş gibi oldum:)
bu arada bişey diyecem ben de:
camide hutbe verilirken konuşmak çok günahmış.
genellikle esneme, donuk bakışlar olur hutbe esnasında. hutbeyi pür dikkatle dinlemek lazım. bilginize...
 
Hayırlı cumalar.:eyv
 
Hayırlı Cumalar :eyv
 
Hayırlı cumalar, cumanın bereketi üzerinizden eksik olmasın....
 
Cuma' nız mübarek olsun dostlar.qw
 
İSTANBUL’UN FETHİ

“İstanbul elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir.’’

Değerli Kardeşlerim!
Hz. Peygamberimiz (s.a.s) in bu müjdesine nail olabilmek arzu ve gayreti, İslam hükümdar ve komutanlarını bu şehri fethetmek için harekete geçiriyordu. Bu kutlu müjdeye erişebilmek için İstanbul’a defalarca seferler yapılmış, bu seferlerden birinde de Ebu Eyyub el_Ensari de komutan olarak katılmış ve bu müjde uğrunda şehit olmuştur.

Kıymetli Müminler!
Çocukluğundan itibaren devrin en büyük alimlerinin önünde diz çöküp manevi bir terbiye alarak, milli kültür ve fetih şuuru içinde yetişen Osmanlı Hükümdarı Sultan Mehmed de İstanbul’u fethetmek ve böylece Peygamberî müjdeye nail olmak arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Bu sebeple henüz 19 yaşındayken 1451 de ikinci defa tahta oturur oturmaz bu büyük idealini gerçekleştirmeye koyulmuştu.
Osmanlı ordusu bütün sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra, 1453 yılı Nisan ayında İstanbul önlerinde karargah kuran Sultan Mehmed Han’ın ordusu; birkaç gün içerisinde hazırlıklarını yapıp taarruza geçecekti. Savaş başladığında bütün kalpler, Allah Teala’nın rızası için heyecana gark olacak, Resul-i Ekrem’in 900 sene önceki müjdesine mazhar olmak arzusuyla hücum edilecekti.
Asker, kumandan, sultan, alim, evliya kimse bıkmak bilmiyor, gönüllerindeki tek şey ‘’Ya biz İstanbul’u alırız. Ya İstanbul bizi !’’düşüncesiydi.
Gemiler dağlardan ‘’Allah Allah!’’ sedalarıyla yürütüldü. En büyük toplar, en yeni silahlar, havanlar kullanıldı. Yer altından tüneller kazıldı. Surlara gedikler açıldı. Fethe varmak için dualar edildi.
İman ve tekniğin ahenkleşen kudreti, zeka ve cesaretin birleşip oluşturduğu gücün karşısında nihayet Bizans çöktü. Gürleyen topların sesine, fethi müjdeleyen tekbir sesleri karıştı. En nihayetinde büyük müjdeye nail olan Fatih şehre girdi. Yüce Rabbına hamd-ü sena ederek şükür secdesine kapandı.

Değerli Müminler!
Bu fetih aynı zamanda imanın inkara, ilmin cehalete, birliğin ayrılığa galip gelişidir. Zira Cenab-ı Hak: ’’Ey iman edenler! Siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar’’ buyurmaktaydı.

Aziz Kardeşlerim!
İslam fethinin gayesi kesinlikle yok etmek ve öldürmek değil, aksine hayata kavuşturmak, huzur ve sükûnete eriştirmektir.
Kendinden olmayan insanlara bile yardım elini uzatmak, aç olanı doyurmak, adaleti yaygınlaştırmak, zulmü ortadan kaldırmak ve İslam’ın cihana açılmasını sağlamaktır. Bu hakikati o günün Hıristiyan idaresinde yaşayan halkın dilinde "Başımızda Kardinal Külahı görmektense, Osmanlı Sarığı görmeyi yeğleriz." sözü açık olarak ifade etmektedir.
Hz. Peygamberin müjdelediği büyük komutan, İstanbul’un fatihi, Sultan Mehmed Han’ı ve Peygamber diliyle müjdelenen ordusunu, ayrıca mukaddesat uğruna canlarını feda eden bütün şehitlerimizi ve merhum gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, ruhlarının şâd olmasını Yüce Mevlâ’dan niyaz ediyoruz.

Hayırlı Cumalar RFC işlerinizde başarılar dilerim.

 
Geri
Üst