23.10.2013 Sağlik Haberleri

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Enfeksiyon ani işitme kaybına yol açabilir


21746806.jpg
[h=2]

Aniden gelişen işitme kaybında, damar tıkanıklığı, tümörler, darbeler ve immünolojik bozuklukların dışında viral enfeksiyonlar da etkili olabiliyor.
[/h]

Hastaların üçte birinde bulunan ve ani işitme kaybı ile sonuçlanan üst solunum yolu enfeksiyon süreci, viral hastalıkların ani işitme kaybının nedenlerinde rol alabildiği gösteriyor.

Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Prof. Dr. Fikret İleri, son üç gün içinde gelişen çevredeki sesleri eskisi gibi duyayama halinin ani işitme kaybı olduğunu belirterek, "Ardışık 3 frekansta 30 dB ve üzeri olan bu durum işitme kaybı olarak tarif edilir. Ani işitme kaybı, işitmenin genellikle bir kulakta çok kısa sürede azalması ve kaybolmasıdır" dedi.

Ani işitme kaybının, organ kaybıyla sonuçlanabilen ciddi bir kulak burun boğaz hastalığı olduğuna dikkati çeken İleri, bunun bir çeşit kalp krizine benzediğini; erken tanı ve tedavi ile organın kurtulmasının mümkün olduğunu ifade etti. İleri, dünyada ortalama yılda 15 bin yeni vaka raporlandığını, ancak gerçek vaka sayısının bunun çok üstünde olduğunu söyledi.

Son dönemde ani işitme kaybı şikayetinde artış görüldüğünü dile getiren İleri, bunun mevsim değişikliğine bağlı ortaya çıkabilen ve viral enfeksiyon kaynaklı olabileceğini, ancak vatandaşların duyarlı olması gerektiğini bildirdi.



"ÇINLAMA" DEYİP GEÇMEMELİ



İleri, ani işitme kaybının hastaların yüzde 70'inde çınlama ile kendini gösterdiğini, birçoğunda da baş dönmesi ve dengesizlikle karşılaşıldığını belirtti.

Hastalığın tek bir nedeni bulunmadığına işaret eden İleri, "damar tıkanıklığı, viral enfeksiyonlar, tümörler, darbeler ve immünolojik bozuklukların" da nedenler arasında yer aldığını bildirdi. İleri, "Hastaların üçte birinde bulunan ve ani işitme kaybı ile sonuçlanan bir üst solunum yolu enfeksiyon süreci, viral hastalıkların ani işitme kaybının nedenlerinde rol alabildiğini düşündürüyor. Bazı hastaların nedenlerinde soğuk rüzgara maruz kalma veya klima maruziyeti hikayesi de bulunuyor" diye konuştu.



"ERKEN MÜDAHALE, İŞİTME KAYIPLARINAD KURTARICI OLABİLİYOR"



Ani işitme kayıplarında, hekime başvuru süresinin önemli olduğunun altını çizen İleri, hekime erken başvurunun tedavinin başarı şansını da artırdığına işaret etti. İleri, bu nedenle sorun hissedilir hissedilmez KBB uzmanına başvurulması gerektiğini vurgulayarak, "Çünkü, erken müdahale bazı işitme kayıplarında kurtarıcı olabiliyor" dedi.

İşitme kaybı şikayeti ile başvuran hastaya ayrıntılı KBB muayenesi yapılması gerektiğini dile getiren İleri, herşeyin normal olması halinde bile kesin tanı için işitme testinin şart olduğunu söyledi. İleri, tanı konulması durumunda, tedaviye mümkün olan en kısa sürede başlanması gerektiğini ifade ederek, "Tedavisine geç başlanan işitme kayıplarında, sonuçlar genellikle olumsuzdur. Çünkü, aktif hastalık çözülmüş olsa da birlikte iç kulaktaki hasar kalıcı hale gelmiş olur" uyarısında bulundu.

Ani işitme kaybında bir çok değişik tedavi ajanları ve protokolleri önerilmekle birlikte, spesifik belirlenmiş bir tedavi yaklaşımı bulunmadığını anlatan İleri, şunları kaydetti:

"Steroidler, antiviral ajanlar, antikoagülanlar, vazodilatörler en sık önerilen ilaçlardır. Yüksek ödem sökücü etkilerinden dolayı steroidler, ani işitme kaybı tedavisinin temel taşını oluşturmaktadır. Antiviral ajanlar, temelde virütik neden kaynaklı olabileceği için tercih edilirken, diğer tedavilerin temel amacı iç kulak kanlanmasının arttırılması prensibine dayanmaktadır.

Önceden kulak hastalığı bulunan hastalarda ani işitme kayıplarında cerrahi müdahale gerekebilir. Son yıllarda erken dönemde ek tedavi olarak geç dönemde de kurtarma tedavisi olarak hiperbarik oksijen tedavisi kullanıma girmiştir. Tanı konur konmaz hemen medikal tedaviye başlanmalıdır. Tedavi sonucunda işitme kısmen veya tamamen düzelebilir."
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Ameliyat olmadan önce bilin


21882954.jpg




Burun ameliyatı zor bir karardır ve ameliyat öncesinde birtakım hazırlıklar gerektirir. Bu sebeple burun estetiği yaptıracak kadın ve erkek hastaların hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan uymaları gereken birtakım kurallar vardır.



İmep Estetik’ten, Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Y. İlker Manavbaşı, burun ameliyatı sonrası doğal ve güzel bir sonuç almak için, ameliyat öncesinde neler yapılması gerektiğini açıklıyor.

BU ÖNERİLERE DİKKAT


Şüphesiz her ameliyatın kendine göre dikkat edilmesi ve uyulması gereken bazı özellikleri vardır. Estetik burun ameliyatları da bunlardan biridir. Yapılan araştırmalara göre, ameliyat öncesi doğru bilgi edinmiş, ameliyata iyi hazırlanmış kişilerin, az sıkıntı çektiği ve daha çabuk iyileştiği de bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İşte operasyon öncesi bilinmesi gerekenler:


AMELİYAT ÖNCESİ SAĞLIK TARAMASI ŞART


• Ameliyat öncesi tıbbi sağlık taramaları ve tahlillerin yaptırılması şarttır.
• Ameliyat olacak kişi grip, soğuk algınlığı ya da başka bir hastalık geçirmiş ise, bu rahatsızlıklar operasyona engel oluşturur. Ameliyat öncesi mutlaka cerraha ve anestezi uzmanına bu durum belirtilmelidir.Kan sulandırıcı ilaçlar ve gıdalardan uzak durun
• Kullanılan birtakım ilaçlar anesteziyi etkileyeceğinden, ameliyat sırasında yan etkiler oluşabilir. Bu nedenle kullanılan ilaçlar, cerraha ve anesteziste söylenmelidir. Kan sulandırıcı ilaçlar ve gıdalar tüketilmemeli, özellikle kanamaya eğilim artıran bir ilaç olan aspirin, operasyondan bir hafta önce kesilmelidir.
• Ameliyattan önceki gece, yüz ve saçlar şampuanla iyice yıkanmalıdır. Bıyığı olan erkek hastaların bıyıklarını kesmesi, ameliyat esnasında cerrahın daha kolay çalışmasını sağlar. Kadın hastaların ise, makyajsız olması ve oje sürmemeleri gerekir.
• Ameliyat öncesi iyi uyumak, ameliyat sonrasının daha iyi geçirilmesini sağlar.
• Sigara kullanımı yaranın iyileşme sürecini geciktireceğinden, ameliyattan 2 hafta önce sigaranın bırakılması gerekir. Ayrıca alkol alımı da kesilmelidir.
• Daha önce ameliyat olunduysa, cerrah uyarılmalı
• Daha önce estetik burun ameliyatı olunmuş ise, mutlaka cerraha bildirilmelidir.
• Hastada sinüzit hastalığı var ise, sinüzit tedavisi olunmadan burun ameliyatı yaptırılmamalıdır.
• Regl bitimi, ameliyat için çoğunlukla en uygun dönemdir
• Regl dönemi ameliyat olmaya özel bir engel teşkil etmese de, bazı kişilerde bu dönemde aşırı ödem ve hassasiyet oluşur. Bu kişilerin ameliyat olmak için regl döneminin bitmesini beklemesinde fayda vardır. Ayrıca ameliyat öncesi ve sonrasında strese bağlı olarak regl döngüsü bozulabilir.
• Ameliyat öncesi diyet yapılmamalıdır. Kilo aldıracak beslenme tarzından uzak durulmalı, protein ve vitamin kaynaklı gıdalar tüketilmelidir.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Bu hatayı yapmayın


21881148.jpg
[h=2]

Adnan Menderes Üniversitesi Fizik Tedavi Ana Bilim Dalı ve Ağrı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Faruk Şendur, toplumda yaygın olarak görülen bel ağrılarının halk arasında yanlış algılandığını ve tedavisinde zorluk yaşandığını, beldeki her ağrının fıtık olarak algılanmaması gerektiğini belirtti.
[/h]

Prof. Dr. Şendur, bel ağrısının halk arasında çok sık ve yaygın görülen bir problem olduğunu belirtti.

"GEREKSİZ AMELİYATLAR YAPILIYOR ÇOK YANLIŞ"


Hastaların, bel ağrıları için sıklıkla cerrahiye başvurduklarını ancak bunun yanlış bir yaklaşım olduğunu ifade eden Şendur, "Bel ağrısına neden olan 50'ye yakın sebep olduğu halde, MR diye bilinen görüntüleme yöntemi esas alınarak yapılan değerlendirmelerde hastalara sıklıkla bel fıtığı tanısı konulmakta, gerçek tanı ve tedavide sorun yaşanabilmekte ve bunun da ötesinde bazen gereksiz cerrahi uygulamalar yapılabilmekte. Oysa bilimsel araştırma sonuçlarına göre bel ağrılarının sadece yüzde 5'i gerçek bel fıtığı olup gerisi cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebilen durumlardır" dedi.

Bel fıtıklarının da sadece yüzde 10'luk kısmının cerrahi operasyon gerektiren grupta olduğunu belirten Şendur, bel ağrılarıyla karşılaşılması durumunda hastaların öncelikle fizik tedavi ve ağrı hekimlerine başvurmaları gerektiğini, sebebi tanımlandıktan sonra gerekiyorsa cerrahi yöntemi kabul etmelerinin daha doğru bir yaklaşım olacağını söyledi.


BEL AĞRILARININ HEPSİ FITIK DEĞİL


Beldeki her ağrının fıtık olduğu düşünülerek yaptırılacak uygulamaların sorunlara neden olabileceğine dikkati çeken Şendur, dünyada insanların yaklaşık yüzde 80'inin en az bir kere bel ve boyun ağrısı şikayeti yaşadığını ifade etti.

Şendur, şöyle devam etti:

"Oldukça yaygın görüldüğünden bu tür rahatsızlıklar nedeniyle beyin cerrahi veya fizik tedavi uzmanlarına başvurmak gerekir. Toplum içinde çok kişi, bu rahatsızlıklara kendi yöntemleri ile müdahale etmekte. Bu yanlış bir uygulama. Rahatsız olan kişide geri dönüşü olmayan sonuçlar olabilir. Bu tür rahatsızlıkların tedavsini uzmanına bırakmak en doğru olan yöntemdir. Doğru tedavi yapılmazsa, ayakta, kolda felçlere, yürüme bozukluklarına, idrar kaçırma bozukluklarına, cinsel organ işlev bozukluklarına sebep olabilmektedir."



AMELİYATI GEREKTİREN DURUMLAR


Bel ağrısı şikayetiyle gelen hastayı önce muayene edip değerlendirdiklerini belirten Prof. Dr. Şendur, "Kötüleşen nörolojik bir durum varsa, hasta daha önce defalarca ilaç kullanmış, fizik tedavi görmüş ve bir fayda sağlayamamışsa ya da bacakta, ayakta his azalması gibi nörolojik bir kayıp varsa, hastaya cerrahi olarak müdahele etmek gerekir. Bel ağrılarının cerrahisinde de hastalığın tipine bağlı olarak birçok farklı yöntem var" diye konuştu.
Bel fıtığı tedavisi konusunda en çok yapılan yanlışın sert zeminde yatmak olduğunu, sert zeminde yatmanın sırt ve bel kaslarının tutulmasına yolaçtığı için yarar yerine zarar getirdiğini ifade eden Şendur, iyi yaylı yatakta, tercihen yarı ortopedik bir yatakta yatmanın en doğru tercih sayılabileceğini dile getirdi.
Bel ağrısı bulunan kişinin sırtüstü yatmasının da yanlış olduğunu kaydeden Şendur, "Hastanın en rahat ettiği pozisyon en iyisidir. Hastalar genellikle yan yatıp bacaklarını karınlarına doğru çektiklerinde daha rahat ederler, çünkü bu pozisyonda yatarken omurların arası açılacağından bacak sinirlerine olan bası azalır. Eğer hasta sırtüstü yatmak isterse belinin altına bir yastık koyması ve bacaklarını yüksek bir yere uzatması daha uygun olur" diye konuştu.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
ABD'li doktorlar korktu Türkiye'de çare bulundu


21873456.jpg
[h=2]

ABD vatandaşı 55 yaşındaki mühendis Paata Gotzadze Alive, ülkesinde kadavradan karaciğer çıkmayınca, canlıdan nakil için Türkiye’ye geldi. Emekli balerin kuzeni Nino Urushadze’den alınan karaciğer, İzmir’de Alive’ye başarıyla nakledildi.
[/h]

12 yıldır ABD’de yaşayan ve vatandaşı olan, iki çocuk babası Alive’de hepatit C’ye bağlı karaciğer yetmezliği gelişince 5 yıl önce karaciğer bekleme listesine girdi. İlerleyen hastalığı nedeniyle karaciğer komasına giren ancak ABD’de bir türlü karaciğer sırası gelmeyen Alive’in Gürcistan’daki arkabaları Türkiye’de yapılan canlı nakillerden sözetti. Yine Gürcistan’da yaşayan kuzeni emekli balerin 42 yaşındaki Nino Urushadze gönüllü vericisi oldu.

KUZENLER EL ELE NAKİL İÇİN GELDİ



İki kuzen nakil için İzmir’de buluştu, elele hastaneye geldi. Kent Hastanesi’nde Doç. Dr. Murat Kılıç’ın başkanlığındaki ekip Urushadze’den aldığı karaciğer parçasını Alive’ye nakletti. Alive hızla düzelmeye başladı. Hastane yakınlarında tuttuğu evde 3 ay boyunca kalacak olan Alive, “Kuzenim aslında iki yıl önce de bana karaciğerini vermeye gönüllü olmuş ben kabul etmemiştim. Sonra durumum kötüleşince bağış teklifini kabul ettim. New York Üniversite Hastanesi’ndeki doktorlarımla konuştum. Beklemeye devam edersem yaşama şansımın yüzde 5-10 olduğunu, nakil olmam halinde şansımın yüzde 50’ye çıkacağını söylediler. Listede olsam da nakil şansım düşüktü. Türkiye’de şansımı denemek istedim” dedi.


40’DAN FAZLA YABANCI HASTAYA KARACİĞER NAKLİ


Doç. Dr. Murat Kılıç, “Hastamız son dönem karaciğer yetmezliğindeydi. Kendini idare edemeyecek hale gelmişti. Karnı ve akciğerlerinde su toplanmış, nefes alması güçleşmişti. Dolasıyla bir sene içinde nakil olmaması halinde ölme ihtimali yüzde 50’ydi. 3 ay İzmir’de kalmasını istedik. Erken evrede daha sık sorun çıkabiliyor. Yakından takip etmek istiyoruz” dedi.



ABD’Lİ DOKTORLAR CANLIDAN CANLIYA NAKİLDEN KORKUYOR


Gürcistan, Kosova, Arnavutluk, Suriye, Filistin, Kuzey Irak ve Azerbaycan başta olmak üzere farklı ülkelerinden 40’ın üzerinde yabancı hastaya karaciğer nakli yaptıklarını anlatan Doç. Dr. Kılıç, şunları söyledi:

“Canlı vericiler kritik durumdaki hastalar için hayat kurtarıcı. Bütün dünyada organ kıtlığı var. Kadavra bağışlarıyla yetinmek mümkün değil. Ancak ABD’liler canlıdan nakilden korkuyor. Verici için yüzde 1’lik bir risk var. Bir vericileri ölünce hepten canlıdan canlıya nakil yapmaktan çekinir oldular. Türkiye’de canlıdan canlıya nakillerin gelişmesi biraz da çaresizlikten oldu. Kadavra bağışı hastaların ihtiyacını karşılamaya yetmeyince yakınlarından karaciğer almaya başladık. Canlıdan canlıya nakilde Türkiye gayet iyi bir yerde. Bu alanda oldukça deneyimli olan Japonlardan daha ileride. Yılda 1000-1200 canlıdan canlıya karaciğer nakli yapılıyor. Almanya’da bu oran 1100-1200. Avrupa’dan bizden fazla karaciğer nakli yapan tek ülke Almanya.”
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Bilim adamları sıfırdan yeni saç çıkardı


21880793.jpg
[h=2]

İlk kez laboratuvar ortamında insanlardan alınan doku örneklerinden yeni saç elde etmeyi başaran bilim adamları, kelliğin tedavisine bir adım daha yaklaştıkları müjdesini verdi.
[/h]

"Proceedings of the National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan çalışmada,ABD'deki Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi ve İngiltere'deki Durham Üniversitesi araştırmacılarının saç kaybı tedavisinde çığır açacak bir teknik geliştirdiği belirtildi.

HÜCRELERDEN YENİ SAÇLAR ÇIKTI



Önce her bir saç kökünün dibindeki deri dokularından hücreler alan ve bu hücrelerden yeni saç üretmeyi deneyen araştırmacılar, hücrelerin saç yerine deriye dönüştüğünü gözlemledi.

Hücrelerin "üç boyutlu kürecikler" içine yerleştirildiğinde ise saç kimliklerini koruduklarını keşfeden araştırmacılar, yedi kişiden alınan doku parçalarını söz konusu küreciklerin içine aktardı. Daha sonra bu hücreler, farelerin sırtına yerleştirilen insan derilerine nakledildi.


YEDİ ÖRNEKTEN 5'İNDE BAŞARILI OLDU


Araştırmacılar, altı haftalık bir sürenin sonunda yedi örnekten beşinde saç kökü şeklini alan hücrelerden yeni saçların çıktığını belirledi. Columbia Üniversitesi'nden Prof. Angela Christiano, halihazırda kellik için kullanılan ilaçların ya saç kökü kaybını yavaşlattığını ya da var olan saçların gelişimini artırdığını ancak yeni saç üretmediğini belirtti.
Prof. Christiano, "Bizim keşfettiğimiz yöntem ise hastanın kendi hücrelerini kullanarak yeni saç kökleri üretme potansiyeline sahip" dedi. Araştırmayı yöneten Prof. Colin Jahoda da "Henüz zamana ve daha çok araştırmaya ihtiyacımız var. Ancak bir süre sonra kellik tamamen tedavi edilebilir bir duruma gelecek" ifadesini kullandı.
Prof. Jahoda, yöntemin aynı zamanda ağır yanık vakalarında kullanılan deri greflerinin kalitesinin artırılmasında da önemli bir rol oynayacağına dikkati çekti.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Kanserin çaresi var ilacı yok


21878592.jpg
[h=2]

61'i kanser olmak üzere 310 ilaç piyasada yok. Sağlık Bakanlığı'nın 'yerli üretimi teşvik ve ıskonto' önlemi de yetmedi. Hastalar karaborsa kıskacında.
[/h]

Yumurtalık kanseri olan Ümmühan Gülay, gereken ilacı bulamadığı için kemoterapi tedavisi göremiyor. Eşinin iki kez ameliyat geçirdiğini ve kanser tedavisi için Lastet 25 mg adlı ilacın şart olduğunu söyleyen Yaşar Gülay çaresizliğini “Bir aydır ilaç arıyoruz. İlacı bulamadığımız için eşim tedavi olamıyor. Eşimin tedavisi için gerekirse ilacı karaborsadan almam lazım” diye anlatıyor.
Ümmühan Gülay, hastalığının yanı sıra bir de ilaç bulma derdiyle boğuşan hastalardan sadece biri. Radikal'den İdris Emen'in haberine göre ilaç fiyatlandırma konusunda ilaç firmaları ile sağlık bakanlığı arasında yaşanan anlaşmazlık, kanser ilaçlarının karaborsaya düşmesine neden olmuştu. Daha sonraki süreçte Sağlık Bakanlığı ilaçlarda yeni bir fiyatlandırmaya gideceğini, piyasada bulunamayan ilaçların da Türkiye’de üretileceğini bildirmişti. Ancak bakanlığın yeni ilaç politikası da piyasada bulunamayan ilaçların temini için çözüm olmadı. İstanbul Eczacı Odası’nın verilerine göre 61’i kanser ilacı olmak üzere 310 ilaç piyasada bulunmuyor.




ÇOĞUNUN FİYATI DÜŞÜK



Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan ilaç sayısı 10 bin civarında. 10 bin ilaçtan 310’u, başta fiyat anlaşmazlığı olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı ithal edilmiyor. Piyasada bulunamayan ilaçların 61’i kanser tedavisinde kullanılırken, piyasada bulunamayan ilaçlar arasında zatürree, verem ve Hepatit B gibi hastalıklarda kullanılan aşılar da yer alıyor. 310 ilaçtan 180’inin etiket fiyatı 10 liranın altında. Piyasada olmayan en yüksek fiyatlı ilaç 200 lira.



FARKLI KUR ZARAR ETTİRİYOR


Bakanlık 15 lira ve altındaki ilaçların Türkiye’ye getirilmesi için mayıs ayında yeni bir ıskonto düzenlemesine gitti. 15 liranın altındaki ilaçlarda yüzde 50 ile yüzde 100’lük oranda indirim yapılınca 15 lira ve altındaki ilaçlarda ortalama beş liralık artış yaşandı. Ancak ilaç fiyatlarındaki bu artış da piyasada bulunamayan ilaçların temini için çözüm olmadı. Iskonto kesintisi ilaç ithalinin önündeki engellerden sadece biri. Bakanlığın ucuz ilaç temin etme politikasından kaynaklı olarak ilaç ithalini engelleyen en büyük problem ise farklı kur hesaplaması. Sağlık Bakanlığı, euro ile ithal edilen ilaçları fiyatlandırırken kuru 2 lira 66 kuruş üzerinden değil, 1 lira 95 kuruş üzerinden hesaplıyor. Bu durumda 100 euroluk ilaç ithal eden firmalar ilacı Türkiye’de satarken 71 lira zarara uğruyor.


'ÖZEL FİYATLANDIRMA OLMALI'




Iskonto indiriminin ilaç temin etme sıkıntısını gideremediğini söyleyen İstanbul Eczacılar Odası Başkanı Semih Güngör durumu şöyle özetliyor: “Bakanlık piyasada bulunamayan ilaçların Türkiye’de üretilmesi için bazı teşviklerde bulundu. Ancak ilaçların Türkiye’de üretilme projesi kısa vadede ilaç tedarik etme sorununu çözemiyor. Çünkü bir ilacın üretim aşaması 6 ay ile 1 yıl arasında değişiyor. Düşük fiyat uygulamasından dolayı Türkiye’ye getirilmeyen ilaçların tedarik edilmesi için bakanlık ıskonto fiyatlarında ufak değişiklikler yaptı. Ama bu değişikliğe rağmen firmalar, getirdikleri ilacı değerinin altında satmak zorunda. Durum böyle olunca ilaçların ithal edilmesinde gelişme yaşanmadı. İlaç üretim teşvikinin yanı sıra özellikle kanser gibi hayati ilaçlarda özel fiyatlandırma yapılmalı. Özel fiyatlandırma sistemi sıkıntıyı kısa vadede büyük oranda çözer.”

Eşi yumurtalık kanseri hastası olan ve kemoterapi görmesi gereken Yaşar Gülay da ilaç sıkıntısı yaşayanlardan:
“Eşim iki kez ameliyat geçirdi. Tedavi sürecinde yumurtalıkları ile rahmi ameliyatla alındı. Şimdi yumurtalık bölümünde üç tane tümör tespit edildi. Acilen kemoterapi görmesi lazım. Ancak eşimin kemoterapi öncesinde kullanması gereken Lastet 25 mg adlı ilacı bir aydır bulamıyoruz. Eşimin kemoterapi görmesi için bu ilacı kullanması şart. İlacın eşdeğeri de bulunmuyor. Bu gidişle ya tedaviyi yarım bırakacağız ya da ilacı karaborsadan satın alacağız.”


BAKANLIK: ESNEK FİYAT UYGULAMASI YOLDA



Yeni bir fiyat tebliğ listesi üzerinde çalışan Sağlık Bakanlığı, kanser gibi ciddi rahatsızlıklarda kullanılan ilaçlarda esnek fiyat uygulaması yapacaklarını bildirdi. Kur politikasını değiştirecek olan bakanlık, zarara girdiği için ithalat yapmayan firmaların yurtdışından ilaç getirmesini sağlayacak.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Çok zengin bir kaynak


21881812.jpg
[h=2]

Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sağlıklı beyin gelişimi için ilk iki sene anne sütünün çok önemli olduğunu belirterek, sonrasında da çocukların beslenme ve gelişimi için günde 2 bardak süt içilmesi gerektiğini bildirdi.
[/h]

İnanç, yaptığı yazılı açıklamada, beyin gelişiminin anne karnında başladığına dikkati çekerek, bu gelişimin doğumdan sonraki ilk iki yılda hızlı bir gelişim gösterdiğini belirtti.

Yetersiz beslenmenin, beyin yapısına etki ederek hafıza ve öğrenme yeteneğini etkilediğini vurgulayan İnanç, beyin gelişiminde etkili olan mineral ve vitaminlerin vücuda alınabilmesi için çocukların düzenli olarak süt içmesi gerektiğini ifade etti.


ANNE SÜTÜ BİTSE DE SÜTE DEVAM



Prof. Dr. İnanç, anne sütüyle geçen 2 sene sonrasında da çocukların süt tüketiminin aynı sıklıkta devam etmesi gerektiğini işaret ederek, "Beyin gelişi*minin kritik döneminde, yetersiz beslenmeden kaynaklanan hasar geçici olmayacaktır. Sağlıklı beyin gelişimi için ilk iki sene anne sütü çok önemlidir. Sonrasında da çocukların beslenme ve gelişimi için günde 2 bardak süt içilmesi gerekmektedir. Süt, başta protein olmak üzere kalsiyum, fosfor, magnezyum, potasyum, çinko gibi iskelet sistemimiz için gerekli olan tüm besin öğelerini içermektedir. Çocukların büyüme ve gelişme döneminde süt, gerçek anlamda yaşamsal bir sıvıdır. Çocuğun beyin gelişiminde ihtiyaç duyulan vitamin, iyot, çinko ve folik asit gibi vitamin ve mineraller sütün içinde bol miktarda bulunmaktadır" görüşlerini kaydetti.


SÜTÜN İÇİNDEKİ YAĞ ÇOCUKLAR İÇİN ÖNEMLİ




Düzenli içilen iki bardak sağlıklı sütün, çocukların günlük mineral ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayabildiğinin altını çizen İnanç, şunları kaydetti:

"Sütün içerisinde bulunan yağ, çok zengin bir enerji kaynağıdır ve esansiyel (mutlaka dışarıdan alınması gerekli) yağ asitleri ile A, D, E, K vitaminlerini de barındırması açısından önemlidir. Tüm bu gerekli elementlerin de paketlenmiş ürünlerde, açık alınıp kaynatılarak tüketilen ürünlere oranla çok daha fazla bulunduğunu vurgulamamız gerekir. Kahvaltıda düzenli içilen sütle okul başarısı da yükselmektedir. Okul döneminde kahvaltıda iki bardak süt içen çocukların bilişsel performansının daha iyi olduğu, soyut düşünce, kavramlaştırma, genelleme ve problem çözme gibi zihinsel faaliyetlerine olumlu etki yaptığı görülmüştür. Güvenli besin olması açısından da ambalajlı sütlerin tercih edilmesi gerekmektedir."
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
'Hastayım haklarım var'


21881595.jpg
[h=2]
Hasta haklarını gözeten dernekler bir araya geliyor. “1.Ulusal Hasta Dernekleri Hasta Hakları Zirvesi ve İnteraktif Söyleşisi” altı sivil toplum kuruluşunun katılımı ile Türkiye’de ilk kez gerçekleşecek.
[/h]

24 Ekim Perşembe günü, “1.Ulusal Hasta Dernekleri Hasta Hakları Zirvesi ve İnteraktif Söyleşisi” Kadıköy Belediyesi işbirliği ile Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) gerçekleşecek. Hasta hakları, hasta ve doktor ilişkileri, tıp alanında alınması gereken hizmetler gibi sağlık alanında büyük önem taşıyan konuları ortak bir platformda tartışmaya açacak olan zirvenin teması “Hastayım haklarım var” olarak belirlendi.Sivil toplum liderlerinin ve konuşmacıların katılımıyla gerçekleşecek zirveye, baştaIstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, sağlık bakanlığı, SGK, Kızılay, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere çeşitli kamu kuruluşları, özel ve kamu hastane yetkilileri, belediye sağlık yetkilileri ve medya mensupları katılacak.“Hastayım Haklarım var” zirvesinde, sağlık politikalarında söz sahibi olması gereken tüm taraflar tartışmaya davet edildi. Türkiye’de ilk defa, hastalar, hasta haklarını gözeten dernekler, aktivist, sivil toplum liderleri, doktorlar, sağlık çalışanları, devlet, sigorta ve hastane temsilcileri, ilaç şirketleri kamu çıkarları için buluşacak.Sivil toplum kuruluşlarının sorunlarını, haklarını ve taleplerini kamu ile paylaşabilmeleri, özellikle yol gösterici olarak ve sağlık politikalarının belirlenmesine tecrübeleri ile katkıda bulunmaları amacını taşıyan zirvede, hasta odaklı bir sağlık sisteminin benimsenmesi için yapılması gerekenler tartışılacak.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Sigara kağıdıyla tedavi

21873390.jpg
[h=2]

Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi'nde, iltihap, düşme, çarpma gibi nedenlerden dolayı kulak zarı delinen hastalar, sigara kağıdı kullanılarak tedavi ediliyor.
[/h]


Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Yörük, kulak zarında oluşabilecek rahatsızlıkların başında, orta kulak ve kulak zarı delinmesi vakaları geldiğini söyledi.

Dünyada her çocuğun en az bir kez kulak iltihabı rahatsızlığı geçirdiğini ifade eden Yörük, şunları kaydetti:

"Bu iltihap, kulak zarını delebiliyor. Kulağından iltihap geldiğini fark eden bilinçli aileler doktora başvurarak, bunun tedavisini yaptırıyor ama bazen maalesef istenmeyen durumlarla da karşılaşıyoruz. Hatta, 'Kulağım ağrıyordu, iltihap geldi, içi boşaldı, rahatladım' diye yanlış bir inanış var. Oysa iltihap geliyorsa, bu beynimize de gidebilir. Eğer beyne giderse menenjit olabiliriz, felç geçirebiliriz. Yani beyinle ilgili hastalıklarla karşı karşıya kalabiliriz. Ayrıca kulağımızın içinde orta kulak dediğimiz yere kadar kaşımızı, gözümüzü hareket ettiren sinir geçer. Eğer bu iltihap bu sinire ulaşırsa hastanın yüzünde felç olabilir."



"KULAKTAKİ İLTİHAP İŞİTME SORUNUNA NEDEN OLUYOR"



Kulakta iltihaplanma olduğu zaman kulağın çalışma fonksiyonlarının değiştiğini belirten Yörük, "Kulaktaki iltihap işitme sorununa neden oluyor. Ayrıcı kulağımızın dengeyle ilgili bir özelliği var, eğer iltihap dengeyi sağlayan kısımlara ulaşırsa o zaman vücudun dengesi bozabilir. İltihap ne kadar uzun sürerse, kulakla ilgili sıkıntılar da o oranda artar. Onun için kulakla ilgili bir problem olduğu zaman hiç vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekiyor" diye konuştu.

Kulakta birçok nedenden iltihap oluşabileceğini anlatan Yörük, "Kulak zarında oluşan delik ne kadar küçük olursa, tedavisi de o kadar kolay olur hem de kulakta oluşan deliği kapatmaktaki başarı oranı da yükselir" dedi.

Doç. Dr. Yörük, şöyle devam etti:

"Çarpma, düşme ya da iltihap sonucu kişilerde meydana gelen kulak zarı delinmesinin tedavisi kolay oluyor. Eğer hasta 24 saat içerisinde gelirse kulak zarında oluşan deliği sigara kağıdıyla kapatıyoruz. Bu tedavi yöntemiyle hastaların çok büyük oranında kulağındaki delikte kapanma oluyor, yani tedavi başarılı oluyor ama hastalar, 'kendiliğinden geçer' diyerek, hastaneye gelmezse ve delik büyürse bunu daha büyük ameliyatlarla tedavi etmek zorunda kalıyoruz. Onun için kulak zarının delinmesinde, işitme kayıplarında hemen en yakın sağlık merkezlerine gitmelerini öneriyoruz."



"KULAK ZARI KAPANDIĞI ZAMAN, KULAK SİGARA KAĞIDINI DIŞARI ATAR"



İnsan vücudunun bütün yaralanmaları kendisinin kapatabildiğini vurgulayan Yörük, "Biz sadece yırtılan kulak zarının kenarlarını karşı karşıya getirerek üzerini kulak zarına benzeyen sigara kağıdıyla örtüyoruz. Böylece vücudun kendi yarasını iyileştirmesine müsaade etmiş oluyoruz. Yırtılan kulak zarının üzerine yerleştirmiş olduğumuz sigara kağıdının hiçbir yan etkisi yok. Çünkü zaten kulağımızın kendi kendini temizleme özelliği olduğu için zamanla kulak bu kağıdı atar. Bu atılım süresince de zardaki delik kapanır. Çoğu zaman bu kağıdı almaya gerek bile olmaz. Çünkü kendiliğinden kulaktan atılır. Bu süre 3-4 hafta kadar devam edebilir. Ayrıca hastaya tedavinin başarısını arttırmak için ilaç da reçete ediyoruz" şeklinde konuştu.

Yörük, bu uygulamanın başarılı olması için hastaların, hapşırmaması, yerden ağır bir şey kaldırmaması, kendini zorlamaması ve kulağına su kaçırmaması gerektiğini vurguladı.



"TÜM DÜNYADA KABUL GÖRMÜŞ BİR UYGULAMA"



Yörük, bu tedavi yönteminin başarılı olmasında en önemli noktanın hastanın 24 saatten önce bir sağlık merkezine başvurması olduğunu belirterek, "Bu yöntemi tüm KBB uzmanları yapabilir, bu yöntem tüm dünyada da kabul görmüş bir uygulamadır" ifadelerini kullandı.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Kanser ilaçlarında alerjiye dikkat


21881264.jpg
[h=2]
Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Cevit, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların, aniden ortaya çıkan, vücudu etkileyen ve kısa sürede ölümle sonuçlanabilen alerjik bir hastalık olan "Anafilaksi"ye neden olabileceğini bildirdi.
[/h]

CÜ Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Pediatrik Alerji-İmmunoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cevit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, günümüzde kanserin yaygın olarak görüldüğünü ve kanser hastası sayısında artış olduğunu belirtti.

Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlarda ciddi gelişmeler olduğunu dile getiren Cevit, "İlaçlar geliştikçe, kullanım alanı yaygınlaştıkça ve çoklu ilaç sistemi geliştirildikçe, bunlara karşı reaksiyonlar artmakta, kanser hücreleri de alerji yapabilmekte" diye konuştu.

Kanser hücrelerinin histamin (azotlu bileşik) salgılamasının, hastada kaşıntıya neden olduğunu belirten Cevit, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların da alerjiye neden olabildiğini ifade ederek, şunları söyledi:


HER KANSER İLACI AYNI ZAMANDA TOKSİNDİR



"Bilim adamları şunu söylüyor; 'Her kanser ilacı, aynı zamanda bir toksindir, zararlı ve yararlı etkileri vardır'. Birçok ilacın da bir arada kullanıldığını düşünürsek bu ilaçların kullanımından kaynaklanan alerji sorunu da günümüzde kanser hastalarını rahatsız eden önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmakta. Kanser ilaçlarına yaklaşım şöyle olmalıdır; Bu ilaç kanser hastası için sorunlu mu değil mi? Bunun kararını vermek zorundayız. Kişinin bir ilaca alerjisi varsa aynı gruptan ve o ilacın etkisini yapabilecek başka bir ilaç kullanabiliriz ya da çok düşük dozlarda başlayarak normal dozlara gelecek şekilde alerji yapan ilacı verebiliriz."
SAVUNMA SİSTEMİ BOZULUYOR ALERJİYE NEDEN OLABİLİYOR
Cevit, alerjinin, kanserin yan sorunu olduğunu ifade ederek, "Kanser vücudun savunma sistemini bozarak kaşıntıya, alerjiye veya diğer alerji çeşitlerine de zemin hazırlamakta. Kanser, kötü bir hastalık ama aynı zamanda da alerji yapan ve alerjiye zemin hazırlayan bir hastalık. Kanser hastalığı büyüdükçe, kanser ve kanser çeşidi arttıkça alerjik hastalıkların da sayısının artacağını düşünüyoruz. Özellikle kanserin kendisi ve kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar da alerjiye zemin hazırlamakta" diye konuştu.Kanser ilaçlarının, özellikle "Anafilaksi" denilen, aniden ortaya çıkan ve ölümle sonuçlanabilen alerjik bir hastalığa neden olabildiğini dile getiren Cevit, şunları kaydetti:
"Bir ilaç hayatı tehdit eden alerjiye sebep oluyorsa kesinlikle hastanın yaşam süresini kısaltıyor, aynı zamanda ilaç tedavisini de etkiliyor. Her kanserin kendine göre bir ilaç tedavisi var. Bu kombinasyonlar bozulduğu zaman kanser hücresiyle bu ilaçlar deyim yerindeyse bir yarış içine giriyor. İlaç tedavisinde biraz geride kalınırsa kanser hücreleri kendi yaşam süresini uzatıyor ve kanserli hücre sayısını artırarak hastanın yaşam süresini kısaltabiliyor. Kanser önüne geçilemez bir hale geldiği için bizim de kanser hücrelerine uyguladığımız tedavi zorlaşıyor."



YAŞLILARDA AĞIR GEÇEN ALERJİLER, KANSER HABERCİSİ OLABİLİR



Tedavi edilemeyen ağır alerjik rahatsızlıklarda, özellikle yaşlı hastalarda alerjinin altından kanser hastalığı çıkabileceğinin düşünülmesi gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Cevit, bu alerjilerin, kaşıntı, ses tellerinde kısıklık ve dudaklarda şişlik ile böbrek, bağırsak ve kalp gibi hayati organlardan birini vuracak şekilde bazı reaksiyonlar gösterebileceğini söyledi.
 
Üst