- Katılım
- 9 Eki 2010
- Mesajlar
- 12,738
- Tepkime puanı
- 530
- Puanları
- 113
- Yaş
- 56

Türklerin birçok özelliklerinin yanında en fazla ön plana çıkmış yönleri de iyi birer asker olmalarıdır. Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda devlet kurmuş olan Türk Milleti'nin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır. İlk Türk Ordusu M.Ö.209 yılında Mete Han tarafından kurulmuştur. Askerlik ilk önce Türklerde bir meslek
sonra da milli bir görev olmuştur. Türkler
mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlıklarını ve bütünlüklerini dünyaya tanıtmışlardır. Türk askeri cesur
fedakar
disiplinli ve saygılıdır. Arap düşünür Cahiz
"Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu
yutulacak bir lokma olarak kabul edemez" diyerek Türk ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanunî devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Büsbek (Busbecq)
Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle söz eder:







"Türkler
sefer esnasında sabırlı
tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak
biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi
kendilerine has zafer itiyatları
meşakkatlere tahammül kabiliyeti
intizam
disiplin
kanaatkarlık ve uyanıklık var."








Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar
İstiklal Savaşı'ndaki zaferimizi "Türk mucizesi" diye adlandırdılar.

Türklerde özellikle şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır. Allah yolunda
din
vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere "şehit"
sağ kalanlara da "gazi" denir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de: "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler
rızıklanmaktadırlar." (Al-i İmran Suresi
169) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir. Türk Milleti
"ölürsem şehit
kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış
son olarak İstiklâl Harbi'de bu inançla kazanılmıştır.








İslamiyet'in Muhafazası İçin
Hiç şüphesiz Türk Milletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur askeri teşkilatlanmadır. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin imrendiği ve aynı zamanda korktuğu
çekindiği bir ordu olmuştur. Aynı zamanda Türk askeri düşmana korku
dostuna ise büyük güven vermiştir.


"Kılıç
Türklerin elinde bulunduğu sürece senin dinîne zeval yoktur." İmam-ı Azam'da Türklerin bu özelliğini şöyle belirtmiştir.

Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur. Türkler askerlik alanında birçok milleti etkilemiş
savaş gereçleri
giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir. Atı bir savaş aracı olarak da kullanan Türkler
bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler
kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir. Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardandır. Özellikle Türk okları
kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla
Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur. Türkler
at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir. Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımından
zaman içerisinde gelişip çoğalmış
ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği
temel özelliklerini
bütün Türk Milletlerinde muhafaza etmiştir. Merkez
sağ ve sol kollardan oluşan ordu
savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak
kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "hilâl taktiği"
"bozkır taktiği"
"turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir. Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp
pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte
sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak
imha eder. Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi
İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır. Dandanakan Savaşı'nda
Malazgirt Meydan Muharebesinde
Miryakefalon'da
Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir. Türk Milletlerinin kuruluşu ya da İstiklalinde bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.Halk Ordu
Ordu da Halktır!
























Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk Milletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür. Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir. Çünkü Türklerde halk ile ordu düzeni aynıdır. Özellikle barış zamanında sivil ve asker diye bir ayırım yapılmamaktadır. Dolayısıyla aynı halka
yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk Milleti'nde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir. Bütün Türk Milletlerinde ordu
halk ile iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil
onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi. Bu sebeple Göktürkler
kitabelerde yazdığı şekliyle
fethedecekleri topraklara "süleyip konarlardı". Yani sadece "sü" (asker) göndermekle kalmaz
bunun yanında halkı o bölgeye "iskân" ederlerdi. Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin "Türkleşmesi" bu şekilde gerçekleşirdi. Yurt tutmayı amaçlayan "sülemek" ve "kondurmak" siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir. "Gaza ve cihat" aşkıyla XI. yüzyıldan itibaren Azerbaycan
Suriye ve Anadolu'ya giren Türkler
kendinden önceki bazı kavimler gibi
bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler
aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla
girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir. Çadırlarıyla
arabalarıyla
çifti-çubuğuyla bütün bir millet
Anadolu'ya yerleşmiş
buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur. Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi
askerî olduğu kadar
idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip
güçlenmesine imkân sağlamıştır.Türk'ün


















Dünya Nizamı
Türk Milleti'nin tarih boyunca kurduğu devletlerin sayısının 180'i bulduğu kabul edilir. Hatta pek çok tarihçi
araştırmalar derinleştirildikçe bu sayının daha da artabileceğini belirtmektedir. Bu devletlerden 16 tanesi ise dünya tarihinde etkili rol oynamış
çok güçlü devletlerdir.


Türk Milleti her biri diğerinden güçlü olan bu 16 devletle ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hakimiyetleri altında yaşayan farklı etnik kökene mensup toplulukları
her birinin dil ve din farklılıklarını koruyarak
barış
huzur ve güvenlik içerisinde
asırlar boyunca bir arada yaşatma becerisini göstermeleridir. Aynı topraklar üzerinde hakimiyet kuran farklı devletler ise bu başarıyı sağlayamamış
söz konusu topraklara bu kadar uzun süreli hakimiyetler sağlayamamışlardır.





Selçuklu ve Osmanlı Devletleri başta olmak üzere
Türk Milleti'ni bu coğrafyayla bütünleştiren ve güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir. Anadolu'yu fetheden
Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç
Türk Milleti'nin özünü oluşturan son derece şerefli ve üstün bir harstır.



Dürüstlüğü ve mertliği ile tanınan Türk Milleti
zulümden ve haksızlıktan uzak duran
adaleti her zaman ayakta tutan
hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olan tutumuyla tarih boyunca üstün medeniyetler oluşturmuştur. Kendilerine tabi olan halklar da her zaman Türklerin yönetiminden razı olmuş
hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir. Bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar'ı
Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu kapsayan coğrafyada
üç dine ve muhtelif mezheplere mensup
dilleri
kültürleri
ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır.









Türk Milleti
"ölürsem şehid
kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmıştır
son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl Harbi'de bu inançla kazanılmıştır.


