Bu Haftaki Köşe Yazım .....

ROADFOX

Kerem SAYARI, T.C. Vatandaşı,
Başkan
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Eki 2010
Mesajlar
12,738
Tepkime puanı
530
Puanları
113
Yaş
56
Keşke Demek Bazen O Kadar Anlamsızdırki…


Öfkeden titriyordu elleri arabasına doğru ilerlerken.Çok büyük haksızlıktı ona yapılan.Sen yıllarını ver o kadar emek ve işte karşılığı diye söylendi.Aylardır büyük ümitlerle beklediği zam açıklanmış beklediğinin yarısını bile layık görmemişlerdi ona.Kendisine iyi akşamlar dileyen sekreter kızı bile duymamıştı otoparka doğru hızlı adımlarla gitti.Sertce kırarcasına açtı kapıyı motoru çalıştırıp bir hışımla yola çıktı.3 ay olmuştu arabasını alalı üzerine titriyordu adeta ve ödenecek taksitleri geldi aklına öfkesi bir kat daha arttı tüm hesapları alt üst olmuştu.

Hafifçe kararmaya başlamıştı hava ve yağmur çişeliyordu gaza biraz daha yüklendi sinirle direksiyona istemsiz bir yumruk atarken.Araba hızlandıkça biraz olsun yatışır gibi oluyordu yağmurun kaportaya vuran sesi motorun gittikçe artan homurtusuyla karışıyordu şimdi.Müdürün yüzü geldi birden gözünün önüne ‘’maalesef bu sene zam oranımız bu kadar olabilir’’ diyen o ukala tavrıyla.

Beyninde kıvılcımlar çakıyor çıldıracak gibi hissediyordu kendisini.Lanet olsun böyle işyerinede,kaderede dedi ve o sinirle gaza sonuna kadar yüklendi vites değiştirirken.Araba bu davranışa tepkisini hemen gösterdi ve bir ok gibi ileri fırladı.

Ne olduysa o an oldu işte,yağmurla kayganlaşan yolda aniden aracın kontrolünü kaybetti oldukça hızlıydı bir panik haliyle frene dokunduğuanda artık yapacağı bir şey kalmamıştı savrulmaya başlamıştı araba direksiyona hükmedemiyordu.

Ve onlarla gözgöze gelmesiyle o ömrü boyunca unutamayacağı çarpma sesini duyması aynı anda olmuştu.Araba bir süre daha kayarak park halindeki bir araca çarptı ve durdu sonunda.Hiçbirşey düşünemiyordu şoktaydı parçalanan ön camdaki kan izlerine baktı şuursuzca ve nedendir bilinmez dikiz aynasına astığı 3 yaşındaki oğlunun fotoğrafına takıldı gözü.

Kapıyı aceleyle açıp dışarı fırladı ve dehşetle ah dedi ne yaptım dedi ben keşke…

Önce kadını gördü kanlar içinde yatıyordu asfaltın ortasında üzerine yağan yağmura aldırmadan hareketsiz gözleri açıktı hala sanki katilini ilk ve son kez görmek istermiş gibi.Bir anne iniltisi duydu sonra zayıf,çaresiz ama bir o kadarda haykırırcasına bir çağrıydı bu.Altın sarı saçları kan içinde küçük kız koca mavi gözleriyle sanki hayata tutunmak ondan kopmamak adına bakıyor minik elleriyle annesini bulabilmek için savaş veriyordu.Küçücük eli son kez havaya doğru kalktı annesine sarılabilmek ümidiyle…

Bir anda dizlerinin bağı çözülmüştü adamın çöktü kaldı oda asfaltın ortasında düşünemiyordu ah dedi ah keşke…

Zaman zaman aslında hepimiz yapmıyormuyuz bu ve benzeri hataları?Hepsinin yada çoğunun sonu yukarıdaki hikayede olduğu gibi dramatik sonla bitmiyor.Ama bu olmayacağı anlamınada gelmiyor elbette.Adını siz koyun örnekteki hikaye sonuç itibarı ile bir kazamıdır vicdanen düşündüğünüzde?Ne kendi nede başkalarının hayatlarıyla oynama hakkımız var.Özellikle direksiyon başındayken lütfen dikkat sonrasında çaresizce bir KEŞKE dememek adına…

Kerem Sayarı.

kaynak :
THE WORLD LINE POST
 
Aslında aracımıza binerken tüm hayatı bir tarafa bırakıp sadece şoförlük yapmamız lazım. Kurallarına uyarak ve tüm saygınlığımızla. Bu kısa hikayede de insanın içine düştüğü durumlar yüzünden nasıl sonuçlarla karşılaşa bilineceği çok güzel bir dille anlatılmış. Teşekkür ediyoruz Kerem kardeş. Kalemine sağlık.:eyv
 
Öfkeli adam karşısındakine ne yapacağını,nasıl zarar vereceğini düşünür ve bunu yaparken hataya düşer, öfkesine yenilmeyen adam yapacaklarının kendisine vereceği zararı düşünür ve ona göre davranır...:eyv
 
Hadi Gülümse.......

Daha yazıma başlamadan biliyorum aslında nede çok derdimiz var değilmi.

Mutlaka maddi sıkıntılarımız boğazımıza çökmüştür en basitinden kredi kartları,kira yada ödenememiş bir taksit ve benzeri onlarca neden bulabiliriz neşemizin kaçması için.Hayatımız genel anlamda monoton gelir bir süre sonra ya okul ya ev yada iş rutini çekilmez hallere gelmiştir genelde.Hemen hergün aynı yol,aynı iş,aynı ev,aynı yüzler sıkıcı olay hakikaten yıllar bazında.Aşk hayatımızda benzeridir.Birileri gelir yada gider yada aralarda bocaladığımız olur.Elbette kelimelerle yazıldığı kadar basit değildir.Kimi zaman bir kasırga olur yıkar geçer,kimi zamansa tatlı bir meltem olur derin bir huzur limanına demir atarsınız.Mutlu olabilmek için yaşanan bu fırtınalarda oyunun kuralı olsa gerek.

Sağlık ise en önemli faktör hayatımızda.Onulmaz,iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklar vardır değil yakalanmak olasılığı bile ölümüne korkutur bizleri sırf bu hastalıklardan uzak kalabilmek için pekçok tedbir alır yaşam şeklimizi buna göre düzenlemeye çalışırız.E Allah korusun yakalanmışsak zaten o en zoru.Çok daha basit anlamda bir diş yada geçmek bilmeyen baş ağrısı hatta basit bir nezle bile hayatı yeterince tatsızlaştırabilir bize.

Özetle doğduğumuz andan başlayarak gireriz amansız bir mücadele ve yarışın içine.Hep ve gittikçe daha yükselen ideal,hayal yada beklentilerimiz vardır.Daha iyi hayat standartlarına sahip olabilmek,daha güçlü,daha sağlıklı,daha güzel olabilmek v.s için verilen bir yaman savaştır bu.

Peki ya sonuç?

................geçenlerde almıştım e-mailini ''Saroz'da son bir dalış daha dostum fotoğraflarını atacağım sana'' diyordu.
26 yaşındaydı.İstediği üniversiteyi başarıyla kazanıp bitirmiş oldukça iyi bir işyerine başlamış ve burada kariyer basamaklarını atlamaya başlamıştı.Almak istediği bir araba vardı o hayalide gerçekleşmişti binbir zorlukla.O gün mutluluktan uçuyordu hiç unutmam dünyalar onun olmuştu gözlerindeki ışıltı bunu anlatıyordu.Sonra bir kıza tutuldu çok güzel bir kıza yakışıyorlardıda birbirlerine çok.Mutluydu evleneceklerdi ama zaman ve çaba gerekliydi.Ev ve eşyaları,düğün masrafları derken büyük sıkıntılar çekti ama her işinde olduğu gibi bunuda başardı.Sıra evlilik için imzaya kalmıştı...
En büyük tutkularından biri dalıştı.Mutlu oluyorum o dünyada huzur buluyorum derdi hep sualtı maceralarını bir çocuğun heyecanıyla bizlere sohbetlerde anlatırken.

Bir dosttan öğrendim acı haberi şok oldum o an.Ben rengarenk fotoğraflarını beklerken o çok sevdiği derin mavilikte bir daha gökyüzünü göremeden yitip gitmişti.

Yaşadığım acı bana kalsın;bir an sorgulamaktan alamadım kendimi.Elbette ölüm Allah'ın emri hepimizin sonu bir an'dan ibaret.Aslında bu gerçeği bilerek yaşıyoruz başından sonuna.İşte o noktaya gelince insan ister istemez soruyor kendisine yada bence en azından sormalı değiyormu hayat bu kadar amansız ve çetin bir mücadeleye?zaman zaman karşı koyamadığımız hırslarımıza,koyduğumuz kurallara ve bazen acımasızca kendimizi yıprattığımıza?

Sizleri bilmem ama ben bulamadım yanıtı.İşyerimden izin alıp erken çıktım bugün.Harika bir Eylül gününde Akdeniz'i kucaklayan güneşin keyfini çıkartıyorum.

Masmavi gökyüzüne bakarak ve GÜLÜMSEYEREK.

kimbilir belkide sonuncusudur.................

roadfox
 
[h=1]An’larda yaşanır mutluluklar…[/h]


Yüzlerce kilometre ardında kalmıştı saatlerdir kullandığı motorsikletin sarsıntısı,sıcak ve hiç bitmeyecekmiş gibi uzanan yol çizgileri iyice yormaya başlamıştı.Vizörünü hafifçe kaldırdı virajı alırken nefis bir deniz ve mis gibi kekikle karışık çiçek kokusu yayıldı kaskının içine ve dönüşünü tamamladığında olağanüstü bir manzara görsel bir şölen karşıladı onu;günbatımında yürüyen kızıl saçlı lacivert elbiseli zarif bir kadının güzelliği ve çekiciliğiyle Akdeniz merhaba diyordu sanki…






Yol bitmiş hedefine ulaşmıştı sonunda.Sağa çekti motorunu hayranlıkla iç geçirerek baktı bu muhteşem manzaraya şimdi ne katettiği o zorlu kilometreler,ne sarsıntı,ne sıcak,ne yorgunluk kalmıştı,hissettiği tekşey müthiş bir yaşama sevinciydi sanki aniden varolan.Derin bir huzur ve tarif edilmesi zor bir mutluluk hissi tüm damarlarında dolaşıyordu şimdi.Zorluklarla dolu yıldırıcı onlarca saatin ardından bir an’lık mutluluktu işte alınan mükafat…

Hayatımızın şu ana kadarki olan kısmına bir bakacak olursak bu ve bunun gibi binlerce örneğimiz vardır mutlaka yaşanmış olan .

Hayat denilen yorucu maratonda kimi zaman bir sınavdır hedeflenen,yada bir kariyer,yada bir aşk,kimbilir bazen bir ülke,zorlu bir maç,doğacak bir bebek,yapılan bir beste…

Elbette çok farklı koşullarda ve mekanlarda geçmiştir bu hikayeler ama hepsine reel bir gözle gözatıp yorumlarsak yola bir kere çıktıktan sonra tüm bu arzu edilenlere ulaşabilmek adına zorlu bir savaşa girer insanoğlu doğası gereği.Bu bir aşk adına çıkılan macerada olsa kazanılması gereken bir maçta olsa aynıdır aslında.Bu yıpratıcı süreçte mutlaka mutluluk yada mutsuzluk anlamında kısa vadede dalgalanmalarda yaşayacaktır.Ama esas olan sona gelindiğinde yaşanandır,hissedilendir.Dikkat edecek olursanız buda aslında bir an’dır sadece.

Adını siz koyun ister bir yarışma deyin isterseniz hayatın kuralı,oyunun oynanış şekli böyle işte.Ha sonuçta hep mutluluklar yaşanmıyor elbette işime geldiğindenmidir bilinmez ben olayın mutlu olmak kısmını ele aldım.Yoksa çoğu yaşanan mücadele mutlu sonla bitmiyor tabii ki;

Bunlar benim düşüncelerim elbette,arzu ederseniz şöyle bir geçmişinizdeki savaşlarınızı,mücadelelerinizi bir anımsayın. Aslında katettiğiniz yolu,yaptığınız savaşları o minik düşme kalkmaları çokta önemsemediğinizi farkedeceksiniz.Hafızanızda hep yolun bitimindeki mutlu yada mutsuz biten o AN vardır.

O an’larda ;
Kulağınıza gelen bir bebek sesi;
Küçük bir buse;
Bir madalya;
Bir yol tabelası;
Bir belge;
Bir maç skoru;
…dur elinize geçen görünürde;
Ama sizi öylesine mutlu kılarki paha biçilemez sadece bir an’dır işte dedimya .
Mutluluklar an’larda yaşanır!Tüm diğer duygular gibi.
Her an’ınızın sizlere mutluluk vermesi dileklerimle.







Kerem Sayarı.



kaynak : THE WORLD LINE POST
 
[h=1]Teknolojik Esaret[/h]
Sıcağın hüküm sürdüğü bir Antalya günüm yoğun iş temposuyla birlikte epey bir yormuştu beni neyseki bitmişti şimdi ve evime yada huzura kavuşmuştum sonunda.











Nedense otomatik bir refleks gibi ilk işim pc’yi açmak oldu herzamanki gibi.Dolaptan soğuk birşeyler alırken oda hazır olurdu.Oda ne telefonum uyarı sesi veriyordu onuda şarja takmalıydım.Kocaman bir dünya beni bekliyordu önce e-maillerime gözatmalıydım sonra yöneticiliğini yaptığım forumda neler olmuş neler bitmiş,facebook’ta önemli elbette acaba arkadaşlık isteğimi kabul etmişmidir,oyun deyip geçersiniz işte o muhteşem savaçcı kışlamın tamamlanmasına 4 saat vardı daha olamaz ürünlerimi yağmalamışlar,msn’ide açtımmı tamamdır gecede güzel bir film buldummu herşey mükemmel hayatımda.


Derken bir anda dünyam karardı…


Olamaz elektrikler kesildi,öylesine şok yemiş gibi kaldım önce.Pencereden baktım tüm mahalle karanlıklarda demek uzun sürecek arıza.Tuhaf bir duygu kapladı birden içimi adını koyamadığım,koskoca dünyada tek başınaydım sanki.Duyduğum telefonumun son uyarı seside 2.şoku yaşattı bana onuda şarja takamamıştım ve kapanmıştı.Bu duygular içerisinde dışarıya atayım dedim kendimi nişanlımı arayayım biraz konuşuruz diye düşündüm.


Apartmandan çıkınca temiz ve nispeten serinlemiş bir rüzgar yüzümü okşayarak merhaba dedi ilk biraz ferahlatmıştı doğrusu.Bir yandanda hala evimde bırakmış olduğum gizli dünyam aklımdaydı hala msn’de yüzüne kapattım sanacaklardı arkadaşlar,forumda gitmişti,facebookta neler oluyordu kimbilir hele oyunumda o kadar emek verdiğim ülkem yağmalanıp duruyordu hayat ne acımasız bu ne şanssızlıktı diyerek iç geçirdim derin derin.Bu arada minik bir kedi yavrusu bacaklarıma sürtünerek geçti sanki gülerek bana baktı tuhaf.


En sonunda kontörlü bir telefon buldum öylesine yürürken.O da ne numarayı hatırlayamıyorumki.Günde en az 3-5 kez aradığım bugüne kadar belki 1000’den fazla aradığım o numara nişanlımın numarası hatırlayamıyorum bugün tam bir felaket ağlayacak gibi bomboş ekranına bakıyorum cep telefonumun yapılırmı bir insana bu kadar işkence.Birden geçmişi düşündüm hani o jetonla yaptığımız aramaları e o zamanlar nasıl aklımızda tutuyorduk onca numarayı?3-5 yanlış aramadan sonra ulaştım en sonunda ona sahilde bir çay bahçesinde buluşmak üzere sözleştik…


Yakındı yer yürümeye başladım hala aklım evdeki pc’mde olarak.Sahi neden bu kadar mutsuzdum böylesine bir boşluk içine düşmüştüm…


Denizin kokusuyla biraz sıyrıldım karamsarlıktan,şehrin renkli ışıkları denize yansımış hareketli bir tablo oluşturmuştu sanki,insanlar gülüşüyor,konuşuyor bense hala bir filme bakar gibi bakıyordum bu acayip dünyaya…


Benden az önce gelmiş bekliyordu merhaba dedi konuşamıyorduk epeydir bak iyi oldu dedi.Şaşırdım?Saçlarının rüzgarla dalgalanışını izledim ve sonra hafif parfümle karışık kokusu sersemletti biraz beni ve her zaman hayranlıkla daldığım o iki ela göze kapıldım elimde olmadan.Sonra bir sıcaklık hissettim elimde onun elini…


Diyemedimki nasıl olur hergün msn’de görüyoruz ya birbirimizi,konuşuyoruz ya…


Çaylarımız geldiğinde koyu bir sohbete kapılmış gidiyorduk aslında hemen hergün sabahlara kadar konuşuyorduk ama bu ne kadar farklıydı.İçtiğim çay,seyrettiğim deniz,bu koskoca şehir sanki bunları daha önce hiç görmemiş yaşamamışım.Haftaya sinemaya gidelimmi dedi ne gereği var internette istediğimiz var ya diyecektim diyemedim.Birden o mısır kokusu,koltuklar,ışıkların kapanışı geldi aklıma sinemayı sinemada seyretmenin güzelliğinide unuttuğumu anladım.Bir insanla yüzyüze sohbet etmenin farklılığını kavradım ve daha pek çok şeyi.


Onu evine bıraktığımda hediye olarak aldığım güzel buseden sonra çok mutluydum şimdi elektriğin kesilmiş olmasına ne kadar seviniyordum.Büyük ihtimal bunları hiç yaşayamamış,anlayamamış olarak o kendime yarattığım sanal dünyada hapsolup kalacaktım kimbilir daha ne kadar zaman…


Sahi sizler nerelerdesiniz… : )

Kerem SAYARI

Kaynak :
http://www.theworldline.com/




 
A.B Uğruna İzlediğimiz Bir Garip Yol Hikayesi

Bazen insan kendinden ödün verebilmeli hele geleceği sözkonusu ise değilmi ama;


Bu ruh haliyle aradık yine muhterem dostlarımızı önce randevu almak gerekli elbette bunlar nede olsa aşırı medeni insanlar!epey bir evde yokuz v.s oyalamalarından sonra kabul ettiler sağolsunlar kimbilir bu sefer bir ümit deyip kapılarına dayandık.Hani yanlış anlaşılmasın kendim için bir şey istiyorsam namerdim ama içlerine bir karışıversek Avrupa’nın o muhteşem kapıları ardına kadar açılıverecek,düşünsenize bir yerde medeniyet kapısının anahtarı bu e çocuklarımızın geleceği mevzu bahis değilmi ama bu kadarda nazı çekelim böylesi mukaddes bir amaç adına.


A birde bu dostlar Hristiyan genel çevreleride öyle bize birazda ondan önyargıyla yaklaşıyorlar sanıyorum.Olsun biz hele bir girelimde o ortama üstün ahlak vede faziletimizle o değerleride dengeleriz evelAllah.
İlk kez kapılarını böylesine bir coşkulu heyecanla çaldık ama gel görki girmek nasip olamadı.Benim bıyığım,hanımın eteği,oğlanın ayakkabısı hoş gözükmemiş bunları düzeltin sonra bakarız dediler e ne yapalım bizde geri döndük içimizde bir acı buruk.


Vazmı geçeceğiz asla,bıkmadan usanmadan yüzlerce kez yine aradık şöyle düzeldik,böyle giyindik valla bir daha olmaz diye en sonunda gönüllerini aldık daveti koparttık mutluyuz gururlumuyuz tartışılır olsun galibiyete giden yolda herşey mübahtır.
Yine heyecanla çaldık üzerinde haç işlemeli o kapıyı amanın bu sefer başardık galiba yemek salonuna kadar buyur edildik bu sefer.Bizleri büyüteç gibi gözlerle adeta inceleyen o medeni insanların ! arasından dikkatle yürüdük sofraya doğru.Eyvahlar olsun bu seferde elimdeki tesbihe taktılar,hanımın yemek seçimine,oğlanın çatalı yanlış tutmasına çok içerlediler yine olmadı.Tekrar evimizin yolunu tuttuk aynı acı burukluğu yaşayarak.


Yılmakmı lazım şimdi?Vazgeçmekmi?Pes etmekmi?Asla!başkoymuşuz bu yola bir kere.Yıllarca devam ettik bu şanlı savaşımıza.Aradan yılar geçti gidip-gelmeler 100’leri buldu her seferinde bir şeyimiz eksik yada yanlış bulundu bizde bunları düzeltme yoluna gittik.Niyeyse!bir türlü arzu ettikleri seviyelere ulaşamadık.En son benim evdeki adalet sistemimi,çocuğun eğitim şeklini,hanımın dünya görüşünü değiştirmem istendi çalışıyoruz bakalım.Bu 78.ziyaretimiz olacak artık mutlaka bir gün o eve gireceğiz aslanlar gibi en azından bu ümidimiz var……..


İçinize fenalık geldi değilmi,benimde.


Çok fazla politikaya dokunmadan benim çok zoruma giden ve yukarıdaki ufak örneklemelerle benzeştirmeye çalıştığım A.B’ne yıllardır girme çabalarımızı birazda benim gözümden anlatmaya çalıştığım bir özetti bu.Adamlar yıllardır biz sizi istemiyoruz derler biz ise hala kapılarına gitmeye devam ederiz bilmem ne uğruna?


Hayat şeklimizden,yediğimiz gıdalara kadar eğitim sistemimizden,adalet sistemimize hemen her anlamda her kesitte mutlaka bir şeyleri kendilerine göre eksik yada yanlış görüp bunları düzeltmemiz istenir ve tuhaftır koskoca bir halka bunlar dayatılır uygulanır ve tekrar aynı sahne yaşanır ve sonra yine tekrarı yok olmamış şunlarıda yap öyle gel…….


Daha kaliteli,daha çağdaş,daha insani,daha refah bir yaşama düşüncesi elbette hepimizin isteği ama neden bunların bize pozitif getirisi olanları kendi içimizde modernize edip uygulama yoluna gitmiyoruzki?Akıllıcası bu değilmidir?Onlar böyle istedi yapmak zorundayız mantığı çok hatalı değilmidir?Ve hiç anlayamadığım anlamamakta ısrar ettiğim nokta ise bu kadar açık bir şekilde vurgulanırken İSTENMEDİĞİMİZ hala bu uğurda niye anlamsız bir şekilde tekrar ve tekrar aynı kapıyı çalma isteğimiz?


Beni beğenmeyenlere ben bakıyorum reel bir gözle ve hiçte olağanüstü bir tablo göremiyorum hatta onların bizlerden almaları gereken çok fazla değer var,örnek var gibi gözüküyor.Kendimize bakıyorum zaten varolan eksikliklerimizi,düzeltilmesi gerekenleride görebiliyorum ama bunları kendi içyapımızda kendi kararlarımızla revize edebileceğimizide görebiliyorum yeterki istensin.Yeterki daha çağdaş bir bakış açısını biz kendi adımıza yakalayalım kimselerin baskısı altında kalmadan.


Kısacası dostlar bu garip ve saçma yolculuğun biran önce sona ermesini ümit ediyorum.Bence bu bitmek bilmeyen müzakereler bunların sonucunda hep sizin şuranız eksik,yanlış,tutarsız,avrupa medeniyetine ters düzeltinde öyle gelin şeklindeki hadlerini fazlasıyla aşan tavırları,kibirli yaklaşımları,alaycı ve küçümseyici eleştirileri Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak beni rencide ediyor dahası gururumu incitiyor.


Benim bakış açım bu şekilde ne kadar doğrudur yanlıştır sizlerin takdiridir elbette.


Sağlıcakla kalın……


Kerem SAYARI

Kaynak :
http://www.theworldline.com/
 
[h=1]Benim Gözümden Güneydoğu ve Terör Kesitleri[/h]80’li yılların sonlarıydı güneydoğu ile ilk tanışmam.Yaklaşık 25 sene geçmiş aradan ama bazı anıları hala o kadar tazeki daha dün yaşandı sanki,bu kadar sene rüyalarımda kabus olmuş tekrar tekrar uyandırmış beni sanki takip eder gibi kimisi.Ne yazıkki acı anılar bunlar orada iyiye güzele dair çok şey bulamadık ve göremedik asker olarak…
Oldukça sert ve sıkı bir eğitim aldık gönüllü olarak baştan burada eksik olarak süre öngörülebilir o yetersizdi bence. Eğitim sonunda gideceğimiz yerler belli olduğunda biraz gurur biraz hüzün vardı içimizde.
Ben gezici bir timde görev yaptım Mardin Kızıltepe-Nüsaybin-İdil arasındaki bölgedeydim.İlk izlenimlerim tuhaftı gerçekten örneğin mezralar.Birbirlerine o kadar yakınlarki ve nüfus oranları 30 birinde 40 diğerinde aralarındaki mesafe 4-5 km.ama gel görki bir arada yaşayamıyorlar.Bunun nedenini öğrendiğimde şaşırmıştım doğrusu ‘’kan davası’’. Köylerde garipti ortak olan noktaları kadınların hemen hiçbirinde nüfus cüzdanı yoktu?Her köyde ve taa o zaman 1 ev vardıki kapısında illaki mercedes ve çanak anten bilirdinizki o ‘’ağa’nın evi.Diğer haneler ev sıfatından oldukça uzakta viraneler deyim yerindeyse.Süryani köyleri ise başka bir alemdi kiliseleri,ev yapım tarzları, yetiştirdikleri hayvanlar bile farklıydı sanki o köylere girince güneydoğu’dan çıkıyordunuz bir anlığına.İşin özeti karmakarışık bir mozaik konuşulan dil bile 3’e 4’e ayrılıyor.Bu yerleşim alanlarında sağlık ocağı,okul,yol anlamında ise bir eksik göremedim ve şaşırmıştım açıkçası özellikle orada görev yapan değerli öğretmen,ebe,doktor,mühendislerin özverisine ve inançlarına hayran kalmıştım.Zira onlar malum örgütün hedeflerinden biriydiler ve bunu çok iyi biliyorlardı.
Gelelimmi terör belasına.Genelde bulunduğum bölge sınır hattından oluştuğu için kaçakçılık özellikle bazı noktalarda oldukça yoğun geçişler yada teşebbüsleri sınır ihlallerini olayın dışına alıyorum. Detaylara ise maalesef çok giremiyorum takdir edersiniz.Anahatları ile canlı yada ölü ele geçirdiğimiz teröristlerin özellikle lider pozisyonunda olanlarının üzerlerinden çıkan pasaportlar yada sorgulamaları sonucu elde edilen bilgilerden başta Suriye,Yunanistan,İsveç ve bazı avrupa ülkelerinde rahatca lojistik ve maddi destek aldıkları sonucunu çıkartabiliyordunuz zaten.Burada ister istemez şu soru gelmiyormu insanın aklına NEDEN bu ülkeler destek veriyor terörizme?Yanıtı sanıyorum hepiniz biliyorsunuz.
Bu lider pozisyonundakilerin görevi ise oradaki zavallı!ezilmiş!halkı örgütleyerek bazende gözdağı vererek yada para vererek devlete karşı silahlandırarak kışkırtmak.Eğer davadan vazgeçersen ölürsün sen ölmezsen karın, anan, baban, kardeşin ölür e zaten T.C sana zulmediyor haydi al eline tüfeği savaş.Bu kadar basit değilsede genel özeti bu aslında olayın.Kimsede şunu sorgulamıyormu anlayamıyorum niyeyse bu adamlar çatışmalarda niye dağda kalmıyorda Avrupa ülkelerinde ellerinde viski şişeleriyle lüks içinde yaşıyorlar? Niye köydeki agalar insan gibi yaşarlarda biz ahır gibi yerlerde yaşarız sorgusunu bir yapmaya başlasalar diyeceğimde bu yüzyıldır olmamışki şimdi niye olsun.
Orada verdiğimiz kayıplarda ise oradaki coğrafi yapı büyük etken oluşturuyor.Her ne kadar şimdiki gelişmiş sistemlerle bu oran düşük tutulabilirsede orada moral ve sağlık olarak hep güçlü profesyonel birimlerin olması bence iyi bir çözümdür.Bu ne yazıkki tam olarak hiç gerçekleşemedi.
Bölgede bir gece pusuda sohbet ettiği askerle ertesi gün başka yerde çatışmaya giren ve kurşun sıkabilen kanı bozuklar var isede halkın geneli bu kaosla yaşamaktan mutlu değil.Ha sahiden kendisini sözde davaya inandırmış fanatiklerde var Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalayıp bir kürdistan kuracaklarına canı gönülden inanan bir grup.İşte bunlarla savaşmak kolay 1-2 aylık bir temizlikle biter.Elbette Avrupa ve diğer ülkelerden bunlara gelen destek kesilirse. Başlarındaki AĞA larından kurtulabilirlerse.Saçma sapan KAN DAVA’larından vazgeçebilirlerse.Kimin gerçek dost kimin düşman olduğunu anlayabilirlerse.Öğretmen kaçırıp,doktoru,mühendisi öldüren,şantiye basan,okul yakan örgütün derdi ne?Bunu sorgulamaya başlarlarsa.Bu iş biter.İşin özü bunun bir Türk-Kürt savaşı değil beyinlerini yıkayan kan içicilerin bir oyunu olduğunu görebilirlerse.Bu iş biter.
Ha benim bir ümidim varmı?Asla yok!
Şu yaşadığımız günlerde bazı gelişmeleri düşününce aklıma öylesine bir düştü işte güneydoğu,25 yıl önce hemen yanıbaşımda şehit olan Metin onbaşıyı hatırladım nedense ve elimin üzerindeki eski bir kurşun yarası ansızın bir sızladı nedensiz bende öylesine yazayım dedim bir gece vakti sizler uyurken pusularda vatanı bekleyen Mehmetciğimizede selam olsun diyerek…
 
Sana hoş geldin demeye dilim varmıyor 2014…

Kerem-Sayar%C4%B1-1.jpg
Yine yeni bir yıla girmeye hazırlanıyoruz.İsterdimki içimde bu sefer büyük bir coşku,heyecan olsun.Mutlu beklentilerim ve geriye bakınca hatırlanacak harika anılarla dolu bir dolu dolu 365 gün olsun.Olamadı maalesef yine olamadı.2014’e bu anlamda yeni bir şansmı dilemeli?Yok bende hayal kurarım ama imkansızı yakalamak adına bu kadar çaba bile çok fazla geliyor bana.

Düşünüyorum delicesine hafızamı zorluyorum iyiye güzele dair neler yapmışız,yaşamışız,başarmışız koskoca yıl boyunca?Kişisel yada aile bazındaki birkaç dalgalanmayı parantez dışına aldığımızda dünya ve insanlık geneline baktığımızda ben çok şey bulamıyorum ne yazık ki.
Hadi canım seninkide karamsarlık artık o kadarda değilmi diyorsunuz?Kimbilir belkide öyleyimdir ve umarım haklısınızdır ben yinede kafamdaki 1 yıllık özeti yapayımda takdir elbette sizlerin.

Dünya geneline bakıyorum başrolde yine katliamlar,vahşi ve daha acımasız cinayetler,tecavüzler,trafik kazaları,savaşlar,doğal felaketler,hırsızlıklar,rezaletler,işkenceler var.Değişen tekşey sayıları çok daha fazla.Mavi gezegenimiz ekseni üzerinde aheste aheste dönerken haykırdığı imdat çığlıklarını duyabildikmi?Küresel ısınma artıyor,ozon tabakası daha fazla genişliyor,nükleer atıklar daha fazla zehirliyor,denizlerimiz,okyanuslarımız petrol artıkları ve kimyasal maddelerle daha fazla zehirleniyor,doğal yaşam tehdit altında,her geçen gün yeşil ormanlarımız ve bitki örtüsünüde azimle yoketmişiz etmeyede devam etmekteyiz.Birde açlık ve sefaletle boğuşan ülkelerimiz var e onlar bu senede daha fazla açlık daha fazla sefaletle savaştı ölenler öldü kalan sağlar bizim oldu.

Olayın çok genel özeti daha kirli bir dünya,pek çoğu bir hiç uğruna yitip giden 100.000’lerce can,onların bedeli ana-babasız kalan çocuklar,parçalanan hayatlar,sakat kalan insanlarla bitirmişiz 2013’ü.Gezegenin ‘’en akıllı ve uygar’’ canlısı biz insanoğlu yok etmek için sarfettiği çabanın çok daha azını iyiliğe,güzelliğe giden bir çizgiye doğru yöneltseydi eminim şimdi çok daha hoş şeyler yazıyor,yaşıyor vede konuşuyor olacaktık.Ama maalesef işte….

Hadi dünya bu halede banane canım ben cennet ülkeme bakayım bari dedim bir ümit.Hay bakmaz olaydım,yolsuzluk iddialarıyla çalkalanmakla ortalık oldukça güçlü kanıtlarıyla,100’den fazla eski komutan hala hapishanelerde ve kafalarda deli soru işaretleri,yargıya,yasamaya,yürütmeye,hukuğa yapılan aleni sert ve tartışılır müdahaleler.Pek çok değer alt üst edilmekte insanlar bölünmekte sokaklarım zaman zaman savaş alanlarına dönmekte gencecik insanlar gaz bombaları,tazyikli suyla yüzlerce polisle durdurulmakta çok sert müdahalelerle bu esnada kör olanlar,gözaltına alınanlar ve hala devam eden olaylar.A birde nurtopu gibi CEMAAT’ımız oldu çok şükür.Devlet kendisini millete şikayet eder halde paralel bir devlet yaratılmış meğer birde bunlar onların işiymiş denmekte.Şahsen benim haberim olmadıda artık kim yaptıysa artık bu paralel devleti ayıp etmiş filanmı dememiz gerekiyor anlamadımki.Kısacası ağlanacak halimize gülmeye çalışarak bitirmişiz yurdumdada koca bir yılı işte gözüken budur.

Malum bazı kesimler dışında alım gücümüz gittikçe daha azalmış halde,dünyanın en saçma asgari ücret aylığına,milletvekilleri hariç ! emekli maaşlarımızın yada güncel aldığımız maaşların gülünecek miktarlarına rağmen dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyoruz örneğin.Akılalmaz vergiler daha çok belimizi büker olmuş yenileri ve daha fazla çeşitleri yüklenmiş birde sırtımıza.Euro ve Dolar’ın paramıza karşı önlenemeyen yükselişini izlemekteyiz ibretle.Ha diğer normal olanlar yani cinayet,işkence,tecavüz,gasp,hırsızlık v.s v.s anlamındada güzel ülkem dünya ile aynı seyri izlemiş.Onlarda azalacağına çoğalmış çevre konusundada elimizden geleni ardımıza koymamışız elimizden geldiği kadar kirletmişiz,yok etmişiz doğal ortamımızı dünya genelinde bu anlamdada bir eksiğimiz kalmamış anlayacağınız.

Valla ne diyeyim işinize karışmak gibi olmasın dostlar sizler buyurun büyük bir coşku,keyif ve mutlulukla kutlayın elbette yeni gelen yılı.Sizlere tek sorum sahiden gerçekçi beklentileriniz güzel umutlarınız varmı yeni gelen yıl için?Olabilirmi sizce bu gidilen çizgide?Mümkünmü gerçekten?Siz gelin bu beklenti ve ümitlerinizin kişisel olanlarını aradan çıkartın ve genele bir bakıverin sanıyorum yanıt kendini belli edecek zaten.

Haydi 2014 yanılt beni hatta kır kalemimi razıyım,seni acılarla,mutsuzluklarla,felaketlerle değil güzel ama çok güzel hatıralarınla analım…
Herkese mutlu ve huzurlu yeni yıllar diliyorum herşey gönlünüzce olsun.
 
Din ve Beyin…

Kerem-Sayar%C4%B1-1.jpg



Ne mutluki Allah(c.c) tarafından gönderilen kainatın en yüce en güzel ve kutsal kitabına yani Kur’an’a sahibiz,inanıyor ve elimizden geldiğince uygulamaya,yaşamaya çalışıyoruz.Bu eşsiz hazinenin genel içeriğine,emrettiklerine yada yapmamız gerekenlere şöyle bir bakınca ise tek bir yola çıktığını görüyoruz aslında.

İyilik,yardımseverlik,paylaşmak,hırsızlık yapmamak ve yalan söylemeden,sapkınlıklara kapılmadan gerekli ibadetimizi yapıp imanımızı koruyarak huzur dolu bir yaşam.Çok geniş bir özeti sanıyorum bu olsa gerek.
Bu anlamda büyük bir heves ve ümitle müslüman alemine bakıyorum işte o anda tüm heves ve ümidim kırılıyor ansızın.İzlenmesi gereken o mukaddes yol o kadar net ve kusursuz bir şekilde anlatılmasına rağmen biz Müslüman alemi hangi yöne doğru seyretmekteyiz acaba?
Yıllarca aralarında çocuk ve kadınlarında olduğu milyonlarca müslümanın birbirlerinin acımasızca kanlarını döktüğü bir savaş aklıma geliyor hemen.İran ve Irak.Yani iki müslüman ülke!Şüphesizki okudukları Kur’an ayetleri aynı olmasına rağmen bu iki ülke lideri neyi nasıl farklı okuyup algıladılarki bu savaşın sonunda yitip giden milyonlarca müslüman kanına,canına değmiş olsun?Nasıl bir din adamlığıdırki,nasıl bir anlayıştırki,nasıl bir beyindirki ufacık masum yüzlerce çocuğun ellerine plastik oyuncaklar verip bunlar cennetin anahtarlarıdır diye kandırıp mayın tarlalarına sürmüş ve onların korkunç ölümlerine sebep olmuştur.Ve sonuçta elde etiikleri zafer ne olmuştur?

Geçmişi olduğu yerde bırakıp günümüze bakalımmı?

Zengin müslüman devletleri Allah’ın bahşetmiş olduğu ve o zenginliğin ana kaynağı olan petrolü Amerika,İngiliz v.s ülkeleriyle paylaşmakta askeri anlamdada onlardan medet umarak bir elleri yağ diğer elleri balda misali mutlu mesut yaşamaktalar yıllardır. Gençlerinin çok büyük bir bölümü büyük bir Amerikan ve Avrupa hayranı+özentisi olarak yetişmekte,ultralüks şehirlerinde ise zaten devasa marka isimleriyle bile gözlemlemeniz mümkün zaten bunu.Adeta kopya bir hayat yaşıyorlar garip bir sentez içerisinde.Ama ne gariptirki pekçoğu şeriat ile idare edilmekteler.Bu zengin kesimin işi oldukça kolay şüphesiz.Arzu ettiklerinde aileleri ile birlikte soluğu ‘’oldukça modern’’ bir görünüşle Avrupa ülkeleri yada A.B.D’de alıyorlar.Garip bir tezat.Ülkelerine döndüklerinde ise bir çeşit dokunulmazlık zırhı bürünüp korunaklı hayatlarına ‘’örnek’’ birer müslüman olarak devam ediyorlar.Altlarında son model lüks arabalar,şaşalı malikaneler,hesaplarını kendilerinin bile bilmedikleri servetleriyle tasasız,kaygısız.

Peygamber efendimiz (s.a.s)ne güzel buyurmuşlardır halbuki ‘’komşusu açken tok yatan bizden değildir’’Bunca akılalmaz zenginliğin etrafına yansımasını görmek istiyor en azından insan ama gel görki nafile.Pekçoğu açlık,sefillik içindeler.Yazık….
Haydi bunlarıda geçelim yine bir hadiste ‘’ilim çin’dede olsa gidip alınız’’ denilmemişmidir?Bakınız hepsine bir kaç ufak tefek girişim dışında batı teknoloji anlamında ne vermişse o var.Ne kadar utanç verici bir durum aslında ama niyeyse herkes mutlu gibi gözükmekte.Yani bu anlamdada korkunç bir tembellik,umursamazlık içinde dahası hala birbirimizle savaşarak,çatışarak bir adım dahi gidememişiz genel persfektifte.Neredeyse tüm İslam ülkeleri genelinde durum bu ne yazıkki.

Elin GAVUR’una bakıp 1.-2. Dünya savaşlarında birbirlerinin canlarına okumuş olan ülkelerin şimdiki birlikteliklerine,ilerlemelerine,katettikleri mesafelere bakıyorum ve canım acıyor doğrusu.

Müslüman ülkeleri NEDEN bunu başaramadı diye sormadan edemiyorum kendime.Hemen aklıma küçük bir kesit örnek geliyor yüzümde kalan ise acı bir tebessüm oluyor susmayı seçiyorum o an.

Bir kasabamızda Ahmet dayı Mehmet amcayla selamı sabahı kesmişti ailecek yıllardır.Neredeyse kanlı bıçaklı düşman gibi bakıyorlardı birbirlerine zaman zaman.Niyemi?Ahmet dayı ‘’x’’ kişinin cemaatindendi Mehmet amca ‘’y’’ cemaatinden!İşin ilginci ikiside elbette müslümandılar,Allah’a inançları tamdı ve şüphesiz kitaplarıda bir Kur’andı.Niyemi böyle bir tezat içindeydiler?Kimbilir belkide dini birilerinin etkisi altında kalmadan Allah’ın bize bahşettiği ‘’beyin ve akıl’’ yoluyla anlamak gerekiyordur.

Ümidim odur ki;

İslamiyeti tüm güzelliği ile içtenlikle paylaşarak medeniyet,ilim,irfan ve güzel ahlak ile tüm müslüman ülkelerin kucaklaştığı günlerde gelecektir.
Er yada geç…
 
Geri
Üst