15.10.2013 Sağlik Haberleri

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
'Az kaldı çözüyoruz'


19458375.jpg
[h=2]Erzurum Atatürk Üniversitesi Yakutiye Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Orhan Ateş, erken doğan bebeklerde görülen ve körlüğe neden olan göz siniri hastalığına çare bulmak üzere olduklarını söyledi.[/h]

Doç. Dr. Orhan Ateş, tıp dilinde ’prematüre retinopatisi’ olarak bilinen erken doğan bebeklerde görülen hastalık nedeniyle her 100 bebekten 10’unun gözlerinin görmediğini belirtti. ’L- Carnitire’ molekülüyle fareler üzerinde antioksidan deneyen Doç. Dr. Orhan Ateş, erken doğumlarda görülen körlüğü önlemek üzere olduğunu açıkladı. Geçen yıl 6- 9 Eylül tarihlerinde İtalya’nın Milano kentinde yapılan ’Euro Retina’ toplantısında deney sonuçlarını bildiri olarak yayınlayan Doç. Dr. Orhan Ateş şunları söyledi:

"İlk olarak farelerde bu hastalığı oluşturduktan sonra L- Carnitire molekülüyle fareler üzerinde antioksidan çalışma yaptım. Farelerin tamamında bu ciddi hastalığı önledik. İnsanlar üzerinde belli bir çalışma elde edebilirsek, tıp literatürü için önemli bir çalışma olacak. Tedaviyi uyguladığımız hayvanların hepsinde hastalığı, ’evre 5’ dediğimiz tam körlük safhasına ilerlemeden durdurduk. Ciddi oranlarda hastalığı önlediğini gördük. Bu çalışma dünyada ilk olarak hastanemizde yapıldı. Çalışmanın amacı erken doğan bebeklerde gelişen körlüğü önlemekti. Hayvanlarda bu tedaviyle ilgili önemli derecede sonuçlar elde ettik. Bu tedavide insanlar üzerinde uygulama aşamasına gelindi. İnsanlar üzerinde belli oranda başarı elde edersek, en azından yüzde 10’luk körlüğe giden popülasyonu yarı yarıya azaltabilirsek tıbbi açıdan mühim bir sonuç elde etmiş olacağız."



'40 HAFTADAN ÖNCE DOĞAN BEBEKLERDE GÖRÜLÜYOR'



Hastalık hakkında bilgi veren Doç.Dr. Orhan Ateş erken teşhisin önemli olduğunu söyleyerek şunları anlattı:

"Prematüre Retinopatisi erken doğan bebeklerde görülen bir hastalıktır. Burada temel sorun çocuğun erken doğmasıdır. Normalde göz siniri anne karnında 40’ıncı haftada oluşur. Erken doğan bebeklerde ise göz siniri tam oluşmaz. Bu yüzden damarlaşmanın olmadığı göz siniri bölgesinde istenmeyen damarlar oluşur. Damarlar göz içi kanamasına ve göz sinirinde ayrılmalara yol açar. Bunun neticesinde yeni doğan bebeklerde kalıcı körlük oluşur. Hastalığın 1’den başlayıp 5’e kadar çıkan evreleri vardır. 5’inci safhasına gelmiş bebeklerde kalıcı körlük olur. Kalıcı körlük oluşmaması için erken teşhis çok önemlidir. Hastalığın evre 2 ve 3’te tespit edilmesi ve lazerle tedavi edilmesi bebeklerde kalıcı körlüğü önler. Anneye bağlı faktörlerde körlük hastalığına zemin hazırlar. Annenin sigara kullanması, gebelik sırasında geçirdiği enfeksiyonlar, yaşam kalitesine dikkat etmemesi nedenlerinden erken doğum olur."

 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
'Kalp hastaları et tüketimine dikkat etmeli'


21808573.jpg
[h=2]Türk Kardiyoloji Derneği Başkan Yardımcısı ve Beslenme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Aksoy, kalp rahatsızlığı bulunan kişilerin bayramda et tüketimine dikkat etmesi gerektiğini belirtti.[/h]

Prof. Dr. Aksoy, et ve sakatat tüketiminin arttığı Kurban Bayramı'nda diyete uymanın zor olduğunu ifade etti.

Kalp hastalarının et tüketimine dikkat etmesi gerektiğini hatırlatan Aksoy, şunları kaydetti: "Koroner kalp hastaları, bypass ameliyatı olan ve ilaç tedavisi gören kişiler diyete dikkat etmeli. Bunların dışında kalp yetmezliği, hipertansiyonu olan kişilerle herhangi bir kalp hastalığı olsun ya da olmasın şeker, böbrek hastaları ve kolesterol yüksekliği olanlar da diyete uymak zorunda."

Sağlıklı bir bayram geçirmek için et tüketiminde bazı hususlara dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Aksoy, "Yeni kesilmiş etin en az bir gün dinlendirilmesi gerekiyor. Hemen tüketilen et sert ve lezzetsiz olur, bu da sindirim açısından zararlıdır. Etin buzdolabında zeytinyağı, soğan suyu, süt, kekik, karabiber karışımı baharatlarla karıştırıldıktan sonra bir gece bekletildikten sonra tüketilmesini tavsiye ediyoruz" dedi.

Eti hazırlarken görünür yağların temizlenmesini öneren Aksoy, miktar olarak ise 60-90 gram yenmesi gerektiğine işaret etti. Sakatatların ise tadımlık tüketilmesini isteyen Aksoy, şöyle konuştu: "Pişirirken doğru yöntemlerini tercih etmeliyiz. Kızartma ve kavurma sağlık risklerini arttıran pişirme metodudur. Izgara, haşlama, fırında veya mevsim sebzeleriyle tencerede pişirme şeklini tavsiye ediyoruz. Izgarada vitamin kaybını en aza indirmek ve dumanın içinde yer alan zehirli maddelerin ete geçmesini engellemek için kömür tam yandıktan ve yarı kor haline geldikten sonra ateşten en az 15 santimetre uzakta tutarak pişirmeliyiz. Kavurma yapacaksak kuyruk yağı, terayağı yerine etin kendi suyunu kullanarak kavurma yapabiliriz."

Aksoy, etin yanında asitli şekerli içeceklerden uzak durulması gerektiğini söyledi. Bayramlarda tatlı ve çikolata ikramlarının da arttığını kaydeden Aksoy, "Aşırı şeker tüketimi kan şekerinde ani dalgalanmalara neden olur. Özellikle diyabet, insülin direnci olan hastalarımız dikkatli olmalıdır. Bayram sohbetlerinin olmazsa olması çay ve kahvedir. Etli bir yemeğin hemen üzerine çay ve kahve içmek etin içindeki demirin vücut tarafından kullanımını azaltacağı için bu içeceklerin bir saat sonra alınmasına dikkat edelim" şeklinde konuştu.

Kalp yetmezliği ve hipertansiyonu olan hastaların tuz tüketimine dikkat etmesi gerektiğini anımsatan Aksoy, böbrek ve gut hastalığı olanların da aşırı protein tüketimi nedeniyle sıkıntı yaşayabileceklerini sözlerine ekledi.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Mangalcılara "etleri yakmayın" uyarısı


21807708.jpg
[h=2]Kurban Bayramı tatilini fırsat bilen piknikçilerin mangal yaparken etleri yakmaması gerektiği, aşırı et tüketiminin sağlık sorunlarına yol açabileceği bildirildi.[/h]

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilimdalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Çan, Kurban Bayramı öncesi ve sonrasındaki hafta sonlarının da eklenmesiyle 9 günlük bir tatil olduğuna, bu süreçte havaların da uygun gitmesini fırsat bilen vatandaşların piknikte mangal yaparak bol miktarda et tüketebileceğine dikkati çekti.

Etler pişirilirken hijyene ve pişirme kurallarına uyulması gerektiğini vurgulayan Çan, Kurban Bayramı'nın da vazgeçilmezleri arasında yer alan ızgara pişirme şeklini sağlıkaçısından fazla önermediklerini söyledi.

Çan, buna rağmen vatandaşların ızgaradan vazgeçmediği belirterek, ızgara yapılırken etlerin yakılması ya da ateşe çok fazla yaklaştırılmasının sağlık açısından çeşitli riskler taşıdığını vurguladı.

Vücudun en temel besin maddelerinden proteine ihtiyaç duyduğunu ancak her şeyin fazla tüketiminde olduğu gibi et tüketiminde de aşırılığın zararlı olabileceğini belirten Çan, "Kurban Bayramı'nda bol miktarda et tükemi olur ancak bayram diye düşünülerek bol ve aşırı miktarda kırmızı et tüketimi çok doğru değil. Fazla kırmızı et tüketimi bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor o sebeple bayramda mangalda etleri yakmadan ve dengeli tüketmek gerekir" dedi.



"Kurban eti en az 6 saat dinlendirilmeli"



Prof. Dr. Çan taze et tüketiminin de sağlık açısından bazı riskler oluşturduğuna dikkati çekerek, "Kurban kesildikten sonra sonuçta hayvan ruhunu teslim etmiş olabilir ama dokular canlılığını bir süre daha devam ettiyor. O nedenle protein açısından hemen tüketilmemeli, kurban eti en az 6 saat dinlendirilmeli, ondan sonra tüketilmeli" diye konuştu.


Kurban kesildikten sonra genellikle hemen pişirilip yenildiğini dile getiren Çan, "Limonun kolestrolü düşürdüğü sanılarak pişirilirken kavurmaya limon katılıyor. Bunun kolestrol açısından herhangi bir faydası olmuyor sadece tadı değiştiriyor" ifadesini kullandı.

Bayramda karbonhidratın bol olduğu tatlı ve şekerin de fazla tüketilmemesi, ayrıca özellikle kolestrol ve damar sertliği gibi sağlık sorunları olanlar ile yaşlıların da kırmızı et tükeminde dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Çan, "65 yaş üzeri kişilerin kolestrol, damar sertliği sorunu varsa kırmızı et tüketimine dikkat etmesi gerekir. Kırmızı et bu açıdan risk yaratıyor, sınırlı şekilde yemek lazım. Tabi ki vücudun vitaminler açısından bir miktar ete ihtiyacı var ama sağlık sorunları her zaman gözününde tutulmalı" dedi.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Kadınlarda alışveriş hastalığı erkeklerin 5 katı


21807323.jpg
[h=2]Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Erkan Berksun, "Klinik deneylere göre, 'oniomania' olarak adlandırılan alışveriş hastalığı kadınlarda, erkeklere oranla 5 kat daha fazladır" dedi.[/h]

Prof. Dr. Berksun, "oniomania"nın kişinin satın alma dürtüsünü kontrol edememe neticesinde ortaya çıktığını ve insanları maddi açıdan zor durumda bıraktığını söyledi.

Alışveriş hastalığının temelinde kişiyi tehlikeye ve heyecana sokan dürtülerin yer aldığına dikkati çeken Berksun, "Aniden yoğunlaşan uyarılmışlık hissi, tıpkı aşerme gibi insanı alışveriş yapmaya iter.

Alışveriş hastalığı tek başına ortaya çıkabileceği gibi kadınlarda adet öncesi gerginlik sendromunun bir parçası olabilir veya bipolar bozukluk, depresyon, anksiyete bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklara eşlik edebilir" diye konuştu.

Berksun, hastalığın kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek görüldüğüne işaret ederek, şunları kaydetti: "Klinik deneylere göre, 'oniomania' olarak adlandırılan alışveriş hastalığı kadınlarda, erkeklere oranla 5 kat daha fazladır. Amerika'da yapılan hesaplara göre bir alışveriş hastasının ortalama borcu 23 bin dolar civarındadır. Çoğunlukla kendileri için alışveriş yaparlar. Ancak gereksiz şeyler aldıklarından eşe dosta cömertçe dağıtırlar. Az sayıda pahalı eşya almak yerine çok sayıda ucuz mal almayı tercih ederler. Çarşıya genellikle yalnız çıkarlar. Amerika'da nüfusun yüzde 1-6'sının alışveriş hastası olduğu tahmin edilmektedir. Bunların da yüzde 80-90'nı kadındır. Hastalığın başlangıç yaşı pek çok müptelada 18'dir. Ancak problemin vahameti su yüzüne çıkana kadar takriben bir 10 yıl geçer."



"Türkiye'de de yaygınlaşıyor"



Alışveriş hastalığı taşıyanların çarşılarda uzun zaman geçirdiklerini ve ihtiyaç duymadıkları şeyleri aldıklarını anlatan Berksun, "Mali durumları sarsılır, iş hayatları tehlikeye girer, evlilikleri altüst olur. Boşanmayla sonuçlanan vaka sayısı çoktur. Borç içinde debelenir. Ülkemizde de giderek yaygınlaştığı tespit edilse de yaygınlığına ilişkin kesin veriler yoktur" ifadesini kullandı.


Berksun, alışverişin, tüketim kültürünün pompalandığı günümüz dünyasında mutlu olmanın bir göstergesi ve aracı haline geldiğini belirterek, şöyle konuştu: "Yapılan reklamlarla birlikte iyi giyinme ve iyi yaşamaya yönelik sosyal yarış, beyinde ödülleme sistemlerini canlandırarak alışverişe ilişkin dürtüyü aktif hale getirmektedir. Yapılan alışveriş, aşağılık duygularının üstesinden gelme, üstünlük yakalama, sıkıntı giderme, gösteriş, çekicilik, değerli oluş, hak ettiklerini elde etmenin ölçüsü olarak hazzı tetiklemektedir. Televizyonprogramlarında yapılan reklam ve şatafatlı yaşam insanlarda olumsuz etkiye sahip olmakta ve alışveriş hastalığı, görgüsüz kültürel bir zemin yaratmaktadır."



"İlaç tedavisi faydalı"



Alışveriş yapmanın genel olarak gerilim azaltıcı özelliğe sahip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Oğuz Erkan Berksun, "Ancak bu bozuklukta gerilim kısa dönemde yatışmakta, alışveriş sonrası artan suçluluk duygusu gerilimin başka bir biçimde sürmesini sağlamaktadır. Buradaki suçluluk duygusu davranış kontrolünü sağlamadığı gibi benlik saygısını, kendine güveni, kontrol duygusunu azaltıp olumsuz davranışı tekrar etmeye ve sürdürmeye eğilimi artırmaktadır" diye konuştu.


Berksun, tek başına ortaya çıkan alışveriş hastalığının tedavisinde bilişsel davranışçı terapilerin yanı sıra dürtü kontrolünü artıran bazı ilaçların faydalı olduğunu sözlerine ekledi.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Özel hastanelere iyi vatandaşa kötü haber


21800699.jpg
[h=2]SOSYAL Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından Sağlıkta Uygulama Tebliği’nde (SUT) yapılan değişiklikle, özel hastaneler sağlık hizmetleri bedelinin iki katı ilave ücreti vatandaştan alabilecek. Yapılan değişiklikle SUT fiyatı 1500 lira olan prostat ameliyatı, özel hastanelerde muayene ücreti, yapılan tahlil ve tetkiklerin toplam ücretiyle 3 bin 500 liraya çıkacak.[/h]

Sağlıkta Uygulama Tebliği’nde geçen 12 Ekim’de yapılan değişiklikle ’Kamu idaresi sağlıkhizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu’nca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin en fazla iki katına kadar ilave ücret alabilirler’ hükmüne yer verildi. Yapılan düzenleme ile vakıf üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde sağlık hizmeti almak isteyen vatandaşlar, SUT fiyatının iki katına kadar ücret ödemek zorunda kalabilecek.



İKİ KATI FİYAT ÖDECEYECEKLER




Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)
İzmir Şubesi Denetleme Kurulu üyesi Dr. Ergün Demir, yapılan uygulamayla vatandaşın vakıf ve özel hastanelerden sağlık hizmeti almakta zorlanacağını savundu. Muayene ücreti, tahlil ve tetkikle birlikte ameliyatlar için yüksek fiyatların uygulanacağını savunan Dr. Demir, şunları söyledi: "Bazı ameliyatların SUT’taki işlem fiyatlarına bakacak olursak, gasrektomi (mide alınması ameliyatı) 3 bin 740 TL, tonsillektomi (bademcik) 629 TL, apendoktomi (apandist) 440 TL, hemoroktomi (hemoroid) 498 TL, katarakt (göz ameliyatı) 451 TL, prostektomi (prostat) bin 510 TL ve lomber distektomi (bel fıtığı) 1175 TL’dir. Hastalanıp vakıf üniversite hastanesine veya özel bir hastaneye gittiğinizde, muayene ücretiniz, yapılan tetkik ve tahlilleriniz ile yapılan girişimsel işlemleriniz için, bu hastanelerin SGK’ya fatura ettiği Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin iki katı ücreti cebinizden ödemek zorunda kalacaksınız. Örneğin vakıf ve özel hastanede prostat ameliyatı olacaksınız. SUT’taki işlem fiyatı 1510 TL. Ama vakıf ve özel hastaneler bu fiyatın iki katını yani 3 bin 20 TL talep edecek. Buna ilaveten vatandaş muayene ücreti, yapılan tahlil ve tetkiklerin toplam ücretiyle birlikte yaklaşık 3 bin 500 TL cepten ödemek zorunda kalacak."



İLAVE ÜCRET ALINAMAYACAK HİZMETLER




Yapılan değişiklikte ilave ücret alınmayacak sağlık hizmetleri de belirlendi. Buna göre yoğun bakım hizmetleri, yanık tedavisi hizmetleri, kanser tedavisi (radyoterapi, kemoterapi, radyo izotop tedavileri), yenidoğana verilen sağlık hizmetleri, organ, doku ve kök hücre nakillerine ilişkin sağlık hizmetleri, doğumsal anomaliler için yapılan cerrahi işlemlere yönelik sağlık hizmetleri, hemodiyaliz tedavileri, kardiyovasküler cerrahi işlemlerden ilave ücret alınmayacak.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Potasyum kalbe iyi geliyor


21667411.jpg
[h=2]Gelişmiş toplumlardaki hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme ve aşırı stres, kalp hastalıklarını tetikleyen en önemli unsurların başında geliyor.[/h]

Central Hospital’dan Diyetisyen Selma Turan, kalp ve damar hastalarına beslenme konusunda önemli tavsiyelerde bulunuyor.

KALBİNİZ DEFORME OLMASIN


Kalbe kan taşıyan damarların deforme olması kalp rahatsızlıklarını tetikliyor. İnsanlar yaşlandıkça damarları da yaşlanıyor. Central Hospital’dan Diyetisyen Selma Turan, yaşlanmayı yavaşlatmak için damarların iyi korunması gerektiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Kalp hastalarının aşırı kilodan, yüksek kolesterolden ve kan basıncından, ürik asit düzeyinden, fazla yağlı ve proteinli beslenmeden, yoğun stresten, hareketsizlikten ve sigara ile alkol kullanımından kaçınmaları gerekiyor.”
Dyt. Turan, kan basıncını düzenlemek için dikkat edilmesi gerekenleri ise şu şekilde sıralıyor: “Kalp hastaları düzenli bir şekilde egzersiz yapmaya özen göstermeli, sigarayı bırakmalı, bel çevrelerini kontrol altında tutmalı. İdeal bel çevresi kadınlar için 82 cm iken, bu oran erkekler için 88.5 cm. Özellikle tuz tüketimi günde 1-1.5 gr olmalı. Hastalar, doymuş yağları sınırlayarak yağ tüketimini azaltıp, kalsiyum ve magnezyum kullanımını çoğaltmalı. Ayrıca muz, kayısı, patates gibi potasyum içerikli besinlerin tüketimi arttırılmalı.”

KALP SAĞLIĞI İÇİN POTASYUM



Potasyum vücut fonksiyonları için önemli bir mineraldir ve mutlaka alınması gerekir. Günlük önerilen miktar normal diyetle alınır. Ancak kalp yetersizliği için idrar söktürücü ilaç kullanılıyor ise, idrar söktürücü ilacın tipine bağlı olarak idrarla potasyum kaybı olabilir. Potasyum tutan idrar söktürücü ilaçlarla vücutta potasyum tutulumu da olabilmektedir.
Potasyum kaybettiren idrar söktürücü ilaç kullan kişilerin, potasyum içeren besinleri tüketmeleri önerilir. Muz, portakal, kuru erik, kayısı, soya, kavun, brokoli, ıspanak, domates ve patates potasyum içeriği bakımından oldukça zengin gıdalardır. Aşırı tuzlu gıdaları tüketmek, vücuttaki sodyum oranını artıracağından, bu durum potasyum kaybına yol açabilir. Bu sebeple tuz açısından fakir diyetin uygulanması gerekir. Potasyum tutucu, idrar söktürücü ilaçlarla birlikte; kalp yetersizliğinde kullanılan birtakım ilaçlar da kan potasyum düzeyini arttırabilir. Bu durumda potasyumdan zengin besinlerin alımı azaltılarak, ilaç rejiminin doktor tarafından yeniden ayarlanması gerekir.Potasyum eksikliğinde en çok; kaslarda güçsüzlük, sinirlilik, yorgunluk ve kalp atışlarında düzensizlik görülür. Düşük potasyum, hastanın egzersiz yaparken normalden daha çabuk yorulmasına da sebep olur.

DAMARSAL YAŞLANMA SEBEBİ KOLESTEROL



Kan basıncının yüksekliği damar yaşlanmasına sebep olur. Bu sebeple iyi dengelenmesi gerekir. Düzenli ölçümlerde kan basıncı 140/90’dan yüksek olan kişilerin mutlaka kardiyoloji uzmanına başvurması gerekmektedir. Kan basıncının yüksekliği damarların serleşmesinin bir göstergesi olarak kabul edilir. Damarsal yaşlanmanın ikinci nedeni ise, kolesteroldür. Damarsal yaşlanma erkeklerde, kadınlara göre daha sık ve daha erken yaşta başlar. Kadınlarda damarsal yaşlanma, genellikle menopoza kadar görülmez. Yetişkin bir insanda total kan kolesterolü 200 mg’yi geçmemelidir. İyi kolesterol (hdl) 35-40 mg’nin altında, kötü kolesterol (idl) 100 mg’nin üstünde olmamalıdır. Kolesterolün yükselmesine neden olan yağlı veya yağda kızarmış etler, sakatatlar, yağlı pastalar, kurabiyeler, karides ve midye gibi deniz ürünleri, tereyağı, peynir, kaymak, krema, sert margarinler, 500 gramdan fazla süt/yoğurt, alkollü içecekler ve meşrubatlar aşırı tüketilmemelidir.


Kolesterolü düşürmek ve kalp sağlığını korumak için yapılması gerekenler:



• Yemekler bitkisel yağlarla hazırlanmalıdır.
• Yumurta haftada 2 kez haşlama olarak tüketilmelidir.
• Haftada 2 kez kırmızı et, diğer günler tavuk ve balık yenmelidir. Balık iyi kolesterolü yükseltir, trigliseriti düşürür.
• Meyve ve sebze bol bol tüketilmelidir.
• Sarımsak bol miktarda potasyum, fosfor, selenyum, A ve C vitaminleri ile 75 farklı madde içermekle birlikte kan damarlarını genişletir ve kanın pıhtılaşmasını önler. Bu nedenle sarımsak sık sık tüketilmelidir.
• Kuru baklagiller bol bol tüketilmelidir.
• Yer fıstığı, ceviz, badem, fındık, fıstık, ayçekirdeği, kabak çekirdeği gibi kuruyemişlerin çok faydalı olduğu unutulmamalıdır. Örneğin cevizin içerisinde balıktaki gibi Omega 3 yağ asitleri vardır. Ancak kilo problemi olan bireyler kuruyemişleri aşırı tüketmemelidir.
• Beyaz ekmek yerine kepekli, çavdar, tam tahıllı veya tam buğday ekmekleri tercih edilmelidir.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Gereksiz antibiyotik almayın


21668940.jpg
[h=2]Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, alerjisi olan kişilerin üst solunum yolu enfeksiyonu gibi kendini gösteren soğuk algınlığına daha çok yakalandıklarını belirterek, bu durum karşısında gereksiz antibiyotik kullanmak yerine özellikle beslenme ve basit uygulamalarla hastalığın önlenebileceğini bildirdi.[/h]

Tabak, kış aylarının gelmesiyle kapalı alanlarda yayılan nezle, grip ve soğuk algınlığının bağışıklık sistemi zayıf olanları, özellikle de alerjik kişileri daha çok etkilediğini belirtti.


GRİP ANİDEN ORTAYA ÇIKAR



Soğuk algınlığının yavaş seyreden bir hastalık olduğunu, boğaz ağrısı, hapşırma, burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve hafif öksürük belirtileriyle kendini gösterdiğini aktaran Tabak, grip enfeksiyonunun ise birkaç saat içinde aniden ortaya çıkan, yüksek ateşle şiddetli baş ağrısı, tüm vücutta yaygın kas ağrısı ve de ağır halsizlik belirtileriyle seyreden bir hastalık olduğunu anlattı.


ALERJİSİ OLANLAR SOĞUK ALGINLIĞINA DAHA ÇOK YAKALANIYOR



Bağışıklık sistemi ve sağlık için beslenmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Tabak, "Alerjisi olan kişiler üst solunum yolu enfeksiyonu gibi kendini gösteren soğuk algınlığına daha çok yakalanıyor. Bu durum karşısında gereksiz antibiyotik kullanmak yerine özellikle beslenme ve basit uygulamalarla hastalık önlenebilir" ifadelerini kullandı.

Tabak, ailelere tavsiyelerde bulunarak, alerjik çocuklar için kakaolu hazır gıdalar yerine bol tahıllı ekmek, peynir, zeytin, yumurta, salatalık ve şekersiz marmelat gibi vitamin yönünden zengin gıdalarla beslenmenin çocukların bağışıklık sistemini güçlendireceğini kaydetti.
 

ByTyFn

Tayfun SÖYLEMEZ,
Kayıtlı Üye
Bilgi Girilmemiş
Katılım
2 Şub 2013
Mesajlar
8,051
Tepki puanı
928
Puanları
0
Yaş
35
Azı karar çoğu zarar


21745501.jpg
[h=2]Toplumun yüzde 25'inde alerjik hastalık bulunduğu, alerjiden korunmak için yaşam tarzına dikkat edilmesi gerektiği bildirildi.[/h]

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Erişkin İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adile Berna Dursun, alerjik hastalıkların, genetik bir zeminde çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilen, tüm dünyada yaygın görülen hastalıklar olduğunu belirtti.

"HER YAŞTA ALERJİ OLABİLİR"




Alerjik hastalıkların yaşanılan bölgenin yapısına göre değiştiğini ifade eden Dursun, "Yaşam koşulları ve kültürel farklılıklara bağlı olarak değişik bölgelerde farklı alerjik hastalıklar görülebilir. Bunun çok çeşitli sebepleri var. Genellikle hastaların vücutlarında döküntüler, alerjik nezle, bahar nezlesi, saman nezlesi dediğimiz hastalık grupları görülmektedir" dedi.

Bebeklerden yaşlılara kadar toplumda herkeste alerjik hastalıkların görülebileceğine dikkati çeken Dursun, şöyle devam etti:


HER 4 KİŞİDEN 1'İNDE VAR AŞIRI HİJYENE DİKKAT



"Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneğinin verilerine göre ülkemizde dört kişiden birinde alerjik hastalık var. Buna, batı tarzı yaşam ve organik hayattan uzaklaşma neden olmaktadır. Modern hayat, aşırı hijyenik ortam ve doğal ortamda yetişmeyen, katkı maddelerinin çok kullanıldığı gıdalar alerjik hastalıklara yol açıyor. Ayrıca kalabalık yaşam, hava kirliliği, egzoz dumanına maruz kalma da alerjik hastalıkların sebebidir."

Yaş grubuna göre görülen alerjik hastalıkların sıklıklarının ise değiştiğini dile getiren Dursun, "Çocukluk yaş grubunda daha ziyade besin maddesi, gıda alerjileri, egzama ön plandayken yaş ilerledikçe alerjik nezle, alerjik rinit beraberinde astım gibi olaylar eşlik etmektedir. Erişkin yaş grubunda ise astım ön plana çıkarken ilaç alerjileri, çalışma ortamına bağlı mesleki alerjiler ortaya çıkmakıyor" diye konuştu.

Alerji denilince akla deride kaşıntı, burun akıntısı ve hapşırma gelse de alerjenin etkilediği organa göre birçok farklı alerjik hastalık olduğunu kaydeden Dursun, "Alerjik bronşit, alerjik göz nezlesi, besin, ilaç, hayvan, böcek, lateks gibi alerjiler ile çalışılan ortamdaki maddelere bağlı mesleki alerjilere restlanmaktadır" ifadesini kullandı.



"AŞI TEDAVİSİNİN BU HASTALARDA HAYAT KURTARICI ÖNEMİ VAR"



Dursun, Doğu Karadeniz'in nemli olması nedeniyle yöreye özgü çeşitli alerjik hastalıklar olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

"Bölgenin özelliği nedeniyle özellikle ev tozu akarı, küf mantarı duyarlılığı, bunlara bağlı alerjik nezle, alerjik rinit ve astım hastalıkları çok sık görülmektedir. Arıcılık faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgede, özellikle yaz ayları sonunda arı sokmalarına bağlı alerjik reaksiyonlar da göstermektedir. Bu durumlarda arının soktuğu yerde hafif kabarıklıklardan alerjik şoka, hatta ölüme varan sonuçlara rastlanmaktadır. Aşı tedavisinin bu hastalarda hayat kurtarıcı önemi var. Arı alerjisi olan hastalarda ise aşı tedavisi bir uzman tarafından uygun ortamda yapılmalıdır."

Dursun, alerjik hastalıkların önemsenmesi, tedavisinin mutlaka uzman hekim kontrolünde yapılması gerektiğini, aksi halde ölümcül sonuçlar doğurabileceğini sözlerine ekledi.
 
Üst